Umut Yazıları

Bilinçli öfkenin devrimci tarzı (2) – Simon Gözen

‘’Bilmenin ve yapmanın diyalektik materyalist bilgi teorisi’’ der Mao, teori ve pratik kitabında. Fiili bir duruma evrilmeyen teori sadece kâğıt üzerinde kalan bir yoruma dayanır ve değişime dair herhangi bir nüve bulundurmaz bağrında. Eyleme geçen teori ise gerçekliğini eylemin nesnelliğinden alır yani teorinin doğruluğunu öznel algılarımızda çözemeyiz onu nesnel olgulara dayandırarak doğrunun ölçütüne varabiliriz. Diyalektik Materyalist teorinin temel görüşü de budur; doğru teorinin analizine ulaşmak onu toplumsal eylemekten geçer. Düşünmenin kendisi başlı başına bir eylemdir ancak yeterli değildir. Hayatın içerisinde sınanmayan düşünce kitabi bir bilgi olmaktan öteye gidemez. Düşüncenin sınanması da ancak doğru bir analizi gerektirir buda toplumsal mücadele tarihinde doğru yolda yürünmesi gerektiği gerçekliğini yansıtır. Burada ‘’süreklilik’’ değişmez bir hareket olarak ölçüttür çünkü siyasal bir örgüte muhtevasını kazandıran onun ideolojik ‘’eylemselliği’’ ve kitlelerde uyandırdığı tarihsel haklılığıdır.


Devrimci bilinç ideolojik(teorik) ve pratik donanıma ihtiyaç duyar, kendinde devrimi kapitalizmin yarattığı kalıtsal gerici hastalıklarla uzlaşmaz bir biçimde masaya yatırır ve bununla şiddetli bir mücadeleye girer. Kuşkusuz bu mücadelenin en ağır süreceği nokta ‘’erkek egemen” bilinçtir. Özel mülkiyetin ortaya çıkışıyla tarihi ve yaşamı cehenneme çeviren sınıflı toplumlar, kadını ikincil cinsiyet durumuna getirmiş ve yaratılan “erkek” tipolojisini de buna uygun metotlarla dizayn etmiştir. Devrimci bilincin vücudun her hücresine sirayet eden bu virüsten kurtulmasının yegâne yolu bu tarihin baskı ve sömürü aygıtı olan erkek egemenliği kendinde yok etmek olacaktır. Bu mücadele devrimci değerlere bağlılıktır, hakikidir ve ertelenmez görevdir. -mış gibi yapmakla boşluğu dolduramayız. Bunun yerine “yüzleşerek, acı çekerek ve arınarak” boşluğun karanlık büyüsünü yenebiliriz. Bilinçli öfkenin doğru hedefe kanalize olması ancak bu hakikat ile yüzleşerek gerçekleşir. Bunu bitmiş bir algı olarak değil hayatın her alanında ve her koşulda sürekli öz-eleştirel devrimci şiddetini bu yönünün mahkûm olmasını sağlayarak yapar. Bu gerçekliğin hayatta vücut bulacağı moment ise yaşamsal pratikten geçer.


Örgütsel yapısal formasyonunu tamamlayan bilinç dışa vurumda ‘’öznellik-nesnellik’’ kavramını devrimci iradenin gerektirdiği gibi iktidar hedefine yönlendirir. Doğamız gereği fiiliyatımız ‘’devrim’’ yapmaktır. Kurucu özne olmak, yıkıcı nesnelliği gerektirir. Marksizm-Leninizmi doğru kavramak onu dogmatik bilincin programından çıkarıp pratik mücadeleyle iç içe geçirecek doğru bir konumlanmaya evriltmektir. Kalıplaşmış ve statikleşmiş atıllığı devrimci bilincin öfkesi doğrultusunda sistem aygıtlarına doğru yöneltmek somut-nesnel olan analize ve onun yaşamsal gerçekliğine dayanır. Bugünün coğrafyasında bu tespit yapısal olarak gerçekliğini kanıtlamış, siyasal eylemlilikleri ajitasyon-propagandayla kitlelere(yığınlara) dayanan örgütün devrimci bilincinin tarihsel haklılığını ortaya çıkaracaktır. Marksist-Leninst diyalektik böyle bir teori ve pratiğin iç içe geçmişliğidir. Devrimciler teoriyi sadece kendileri için öğrenecekleri kitabi bir bilgi olarak ezber yapıp dogmatizmin içeriğine sıkış(tır)mazlar, nokta konulmamış bir teoriyi daha da geliştirip ona eylemsellik kazandırıp kitlelerin biriken öfkesini açığa çıkaracak devrimci bir bilinci oluştururlar. Yaşamsal ve düşünsel olarak hayatın içerisinde kurulacak diyalektik bilinç doğruyu keskin bir ayrım olarak açığa çıkaracaktır. Bizim için keskin çizgilerle çizilecek gerçeklik olgusu ezen-ezilen, sömüren-sömürülen uzlaşmaz sınıf çelişkisinde durduğumuz yerdir. Devrimcinin bilinç aşamasının bu durağı ona zaferi getirecek sıçrayışı yaratmasının altındaki nitelikte gizlidir. Bu gerçek bugünün faşizm koşullarında siyasal örgütlerimizi nasıl koruduğumuz, geliştirdiğimiz ve onun eylemine kazandıracağımız muhtevayla açığa çıkar.


Bilincin oluşumu, dinamik evresi ve materyalist diyalektik koşullarında oluşan kişinin yapısı devrimci özne halini almış ve artık “devrim” koşullarını olgunlaştıracak bir sınıf bilinciyle donanmış olur ve asıl hedefin işçi sınıfının ‘’kendinde sınıf bilincine’’ ulaşacağı rolüne erişir. İsçi sınıfının kendinde bilince yabancılaştığı kapitalizmin üretim koşulları ve ilişkilerinde bu görev proletaryanın nihai zaferinin perdesini aralayacak olan öncü devrimcinin görevidir. Kapitalist üretim sürecinin emek sömürüsü üzerine vahşi bir yönetim mekanizması olduğu ve vahşileşen bu üretim sürecinin kendi ilişkilerini de buna göre dizayn etme gayreti sınıfın bilincine proletaryanın erişmesinin önündeki en büyük engeldir. Bu engeli aşması kendisine nefes borusu olacak öncü devrimci organizmanın kesintisiz mücadelesi ile yaratılacaktır. “kendiliğinden unsur, özünde tohum halindeki bir bilinçlenmeden başka bir şey değildir.” Lenin Ne Yapmalı kitabında “kendiliğinden bilince dair “tohum” örneğini vererek devrimci bilincin onu sınıf bilinciyle donatmasının altını çizer. Bir diğer bakış açısıyla etrafında filizlenen otları ayrıştırmanın bu bilincin ona götüreceği maddi bir durum olduğunu söyler. Nasıl ki Marx bilincin oluşumunu maddeden ve toplumsal ilişkilerden bağımsız ele almıyorsa, onun pratik kuramcısı Lenin de bu kendiliğinden bilincin sınıf bilincine ulaşmasının ancak onun bağrından çıkacağının da altını çizer. Devrimci bilinç tüm toplumsal yaşamın pratik sahnelerinde oluşur ki aslında kişi hayata geldiği anda bu bilince sahip değildir, sonradan oluşan ve bunun maddi yaşamla bağıntılı olduğunu daha önce söylemiştik. Keza proletarya içerisinde de durum bu şekilde seyreder. Burada amaç ‘’sınıf bilincinin’’ kuramsal açıklamasını yapmak değil elbette, sadece bilincin oluşum-gelişim evresi, yaratacağı karakterin altında yatan giz ve devrimci özne halini alarak aslında politik olan bir bilince erişerek onu soyut kavramından çıkarıp yöneleceği somut gerçekliktir. Sınıflı toplumların ortaya çıkışından itibaren tarih sınıf mücadeleleri tarihiyse, devlette ezen-ezilen sınıf çatışmasında egemen ve baskı rolündedir. ‘’Sınıf bilinci’’ sadece aynı sınıf içerisinde yer alan proletaryanın ortak çıkarlarını ve hedeflerini ifade eder, bu genel bir çıkarsamadır. George Lucas ise proletarya ile burjuva bilinci arasında net bir ayrım yapar ve bunun ‘’maddi üretim koşulları’’ olduğunu söyler. Yani sınıf bilincinin toplumsal koşullarının altında yatan gerçekliğin aynasıdır bu. Devrimci Öznenin aralayacağı sırlar perdesi budur ve asıl bundan sonra taktiksel gelişim süreci onun zaferini mümkün kılar.

Devrimci bilincin burada açığa çıkarması gereken olgu buna dair taktiksel olarak mücadele edecek bir yöntemi sahneye çıkarmaktır. Önümüzdeki süreçlere dair yorum yapmak, yalnızca olayları dışarıdan izleyenlerin lüksüdür. Kahin olmaya gerek yok, sistem kendi iç dinamiklerini belirli bir raya oturtursa trenin başka istasyona doğru yol almasına salık verir, eğer onu engelleyecek bir güç yok ise. Devrimcilere düşen görevde o istasyonun fethidir. Savunma bataklığına düşmüş devrimci bilincin kendini açığa çıkartacağı tarihsel görev önündedir. Ölümle yaşam gibi ince çizginin kırılması böylesi süreçlerde an meselesidir. Bedenen ölüm yaşanılması kaçınılmaz bir sondur, fakat ölüm asla hikâyenin sonu değildir, her zaman bir iz bırakır. “Bize gücünü veren ölümsüzleşenlerimizin yaşamda vücut bulduğu irade ve bu iradenin bilince çıkan öfkesidir. Onları ölümsüz yapan da bize bu iradeyi verende budur. Ya bataklığa saplanıp çamura bulanacağız ya da göğü fethe çıkanlar gibi ‘’saatlerimizi devrime ayarlayıp’’ yol alacağız.

Paylaşın