Türkiye siyaseti açısından renkli gelişmelerle karşı karşıyayız. AKP-MHP faşist ittifakı her geçen gün toplumsal desteğini kaybetmektedir. Bu yönüyle sistemin kapsamlı bir kriz içerisinde olduğunun tespiti sadece devrimci saflardan değil bizzat sermaye çevrelerinden de dillendirilmeye başlanmış bulunuyor.
2021 yılının ilk aylarından itibaren Türkiye kapitalizminin yaşadığı krizin kapsamlı bir hal aldığını daha iyi görmek gerekiyor. Ülke içerisinde ekonomik ibreler adım adım kötü gidişe işaret etmektedir. En genel anlamıyla enflasyonda ciddi bir artış, ithalatta düşüş ve ihracatta kapsamlı düşüş eğilimi var. İç piyasada faiz artışı döviz artışını durdurmuş olsa da bu kez piyasanın krizi daha da derinleştirmektedir.
Dış politikada Amerikan seçimlerinin Ortadoğu’ya yansıması adım adım faşist rejiminin hareket alanını daraltmaktadır. Geleneksel ABD siyasetine dönüş sinyallerini güçlü bir şekilde veren Biden yönetiminin Trump dönemine göre AKP-MHP faşizmi ile daha gergin bir ilişki sürdüreceği ayan beyan ortadadır. AKP-MHP ittifakının çelişkileri sadece ABD ile değil aynı zamanda Avrupa Birliği ile de daha güçlü bir şekilde derinleşmektedir. Hükümet sözcüleri AB’ye girmek iddiasından vazgeçmediklerini belirtse de somut gerçeklikte son 20 yıl açısından bu hedeflerinden bir hayli uzaklaştıkları ortadadır.
Rusya ile olan ilişkiler ise faşist rejimin klasik tarihsel müttefik siyasetine aykırı bir zeminde ilerlemektedir. S-400, Akkuyu Nükleer İstasyonu, İdlib, Azerbaycan-Ermenistan savaşı, Suriye’de ortak devriye çalışması gibi başlıklarda Rusya ile faşist iktidar arasında ciddi bir iş birliği ilişkisi olduğu ortadadır.
Kürt sorunu konusunda da faşist iktidar mevcut politikalarını rutin bir şekilde devam ettirme olanaklarını kaybetmiştir. Ülke içerisinde uyguladığı bütün faşist baskılara ve yasak siyasetine rağmen Kürt hareketinin direnişini ve mücadele iradesini kıramamıştır. Gelinen noktada bu konuda ısrar etmesi Türkiye ve Kuzey Kürdistan arasında var olan psikolojik kopuşu daha da derinleştirmektedir. Yok sayma ve siyasi soykırım operasyonları karşısında Kürt özgürlük hareketi taban desteğini kaybetmemektedir. Belki refleks gösterme ve siyasi hamle yapma konusunda bir gerileme yaşıyor olsa da genel siyasi topografyaya bakarsak bu durum esaslı bir önem arz etmemektedir. Sonuç olarak Kürt halkının geneli siyasi tercihini değiştirmemekte ancak mevcut iktidarın baskıları karşısında kitle hareketiyle bir serhildan reaksiyonu göstermemektedir.
Bu koşullar altında büyük bir kriz içerisinde olan faşist iktidar kendini yeni koşullara göre dizayn etme çabasına girmiş bulunuyor. Bu politika çerçevesinde rejim, kendisine muhalif olan kesimlere dönük kapsamlı bir restorasyon çabası içerisindedir. CHP-İYİ Parti-Saadet ittifakını parçalama yönünde yoğun bir çaba içerisinde olan faşist Erdoğan bu sayede kaybettiği toplumsal desteği yeniden kazanma çabası içerisindedir. CHP içerisinden iki yeni parti çıkartılmıştır; bu partiler AKP medyası tarafından parlatılmakta ve bu şekilde CHP parçalanmaya çalışılmaktadır. Aynı şekilde Ümit Özdağ üzerinden İYİ Parti’ye dönük kapsamlı bir operasyon yürütülmüş, partiden ihraç edilen Ümit Özdağ mahkeme kararıyla partisine geri gönderilmiştir. Saadet Partisi, Millet İttifakından kopartılarak Cumhur İttifakına dahil edilmeye çalışılmaktadır. Bu konuda yürütülen çabalar bizzat faşist lider Erdoğan tarafından yürütülmektedir.
HDP’ye yönelik de siyasi soykırım operasyonları hız kesmeden devam etmektedir. HDP’nin bütün belediyelerine nerdeyse kayyum atanmış, birçok milletvekili tutuklanmış ve hakkında fezlekeler hazırlanmış durumdadır. Aynı zamanda HDP’nin kapatılması çağrısı bizzat faşist iktidar bloğunun küçük ortağı MHP tarafından da sık sık dillendirilmektedir. Burada HDP’yi kapatmak ya da kapatmayıp baskılarla işlevsiz kılmak faşizmin genel politikasıdır. Bir yandan da HDP içerisinde çatlaklar yaratarak Kürt özgürlük hareketi ile HDP arasındaki ilişkiyi bozma yönünde iktidarın çabaları yoğunlaşmaktadır. Ardı ardına yapılan siyasi soykırım operasyonlarıyla HDP içerisinde daha kararsız olan eğilimlerin çözülmesini hızlandırmak arayışı faşist iktidarın beklentileri arasındadır.
Bütün bu gelişmeler düşünüldüğünde, kendisi büyük bir kriz içerisinde olan faşist iktidar krizden çıkış için kendisini restore etme çabası içerisindedir. Bunun bir tarafı dış politikada değişiklikler olurken bir diğer tarafı da iç politikada yeni ataklar şeklinde kendini göstermektedir. Bu atakların başında da muhalefeti dizayn etme çabası gelmektedir. Mevcut siyasi dizilimde düşüşte olan faşist iktidar “yerli ve milli muhalefet” diyerek muhalefet partilerini de dizayn etme çabasına girmiş bulunuyor. Yaptığı müdahalelerle siyasi ömrünü uzatmak isteyen faşist iktidar toplumsal desteğini artırma arayışı içerisindedir. Aynı zamanda kendi karşıtı güçleri de zayıflatma çabası içerisindedir.
Bütün bu gelişmelerin ışığında sistem krizinin oldukça yapısal ve şiddetli olduğunu görmek gerekiyor. Mevcut haliyle faşist iktidarın aldığı palyatif önlemler onun krizden çıkışına imkân sağlamayacaktır.
Ülkede yaşanan gelişmeler ve sistem krizinin derinliği devrimci güçler açısından büyük bir olanak sunmaktadır. Faşist iktidarın her türlü baskı ve yasağına rağmen devrimci siyaset yapma koşulları ülkede mevcudiyetini korumaktadır. Devrimci güçler olarak süreçte rolümüzü güçlü oynarsak önemli kazanımlar elde edeceğimizi görmek gerekiyor. Bütün imkanlarına rağmen ülkeyi yönetmekte zorlanan bir faşist iktidarla karşı karşıyayız. Devrimci güçlerin faşist restorasyon çabası karşısında sokağı ve örgütlenmeyi işaret eden müdahalesi ona her zamankinden daha güçlü bir kazanç sağlayacaktır.
İşçi sınıfı, gençler, kadınlar ve Kürtler başta olmak üzere geniş bir toplumsal kesim açısından faşist iktidar prestijini kaybetmiş durumdadır. Yaşayacağı bir askeri başarısızlık mevcut krizi daha da derinleştirecek ve çözülmeyi hızlandıracaktır. Bu yönüyle uyanık olmak faşist iktidarın restorasyon çabaları karşısında devrimci mücadelede ısrar er ya da geç sistem karşıtı kesimleri devrimci mücadele saflarına kazandıracaktır.