Doğan Adalı, Emek - Sermaye, Gündem, Umut Yazıları

Sen de işçisin ‘statülü’ kardeşim – Doğan Adalı

“Ne var ki burjuvazinin dönemi olan çağımızın başlıca özelliği, sınıf karşıtlıklarını basitleştirmiş olmasıdır. Giderek toplumun tümü birbirine düşman iki safa, birbirine doğrudan karşıt iki büyük sınıfa ayrılıyor: Burjuvazi ile Proletarya”

Son süreçte yaşanan belediye işçileri grevleri birçok konuda turnusol görevi gördü. Sosyal demokratların işçi düşmanlığı, sendika bürokratlarının işçi iradesini yok saymaları, statülü işçilerin işçi karşıtlığı, AKP ve CHP’nin işçi düşmanlığı çizgisinin ortaklığı ve benzeri konularda oldu bu turnusol.

İşçilere, işçi olduğunu kabul etmeyen ‘statülü’lerden gelen tepkiler sosyal medyada, basılı medyada ilginç tartışmalara vesile oldu. Bu tepkiyi gösteren statülü beyaz yakalı işçiler “diplomamız, doktoramız var biz almıyoruz talep edilen ücreti” diyerek belediye işçilerine veryansın ettiler. Bu statülü işçilerin ortak yanları kamuda veya özelde ücretli olarak çalışmalarıdır, yani emek güçlerini satmalarıdır, tıpkı belediye işçileri gibi.

Üretim araçları sahibi olmak üzerinden yaptığımız sınıf tanımına karşı ara tabakaların ve geçiş kesitlerinin varlığı gerekçe gösterilerek gelir, statü, denetleyicilik, sermayenin çıkarlarını onun adına gözetmek gibi faktörler üzerinden belirlenimlerle yeni sınıf tanımları yapılıyor “işçi sınıfı” kavramı belirsizleştiriliyor ve hatta böyle bir sınıfın artık var olmadığına kadar vardırılıyor bu tespitler.

Ancak üretim araçları sahipliği veya bu araçlardan dışlanmış olmanın ne tarafında olunduğu gibi; üretim sürecinde konumlanış açısından meslek, bilgi, kültür, cinsiyet, ırk, statü, gelir düzeyi vb. sınıf içi farklılık ve bölünmüşlükler, farklı işçi kategorilerini, işçi sınıfının farklı parçalarını oluşturur, sınıfın dışında olduklarını göstermez.

Sermayenin yeniden üretim sürecinde yer alan, üretim araçları mülkiyetinden dışlanmış, geçinebilmek için emek gücünü satmak zorunda olan ücretlilerin oluşturduğu topluluk işçi sınıfıdır. Avukatlık bürosunda çalışan avukatlar, hastanede çalışan doktorlar, şirketlerde çalışan mühendisler, üniversitelerde çalışan akademisyenler ve benzerleri kendilerine ne paye biçerlerse biçsinler emek gücünü satarak geçinen birer işçidirler, sınıfın bir parçasıdırlar. “diplomalıyım ben almıyorum o ücreti” diyen statülü işçiler ile kendini işçi olarak görmeyen beyaz yakalı işçilerin, “memurum” diyen kamu işçilerinin burjuva sınıfına da ait olmadıklarını anlamaları işsiz kalmaları, KHK ile işten atılıldıklarında yüzleştiklerinde onlar açısından biraz acı ama daha öğretici oluyor.

“Tek tek bireyler ancak başka bir sınıfa karşı ortak mücadele yürütmek zorunda oldukça bir sınıf meydana getirirler; bunun dışında rekabet içinde birbirlerine düşmandırlar.” (Marx-Engels, Seçme Eserler, c. 1, s. 77) Azınlık olan burjuvazinin işçi sınıfına karşı en etkili silahı sınıfı bölmektir. Meslek, bilgi, statü, gelir düzeyi ve kendi yaptığı yasalarla bunu pekiştirmekte işçileri karşı karşıya getirebilmektedir. Bir avuç burjuvanın toplumun çoğunluğunu oluşturan işçileri ve geri kalanını egemen olarak yönetebilmesi bundandır.

Sıfatı, gelir düzeyi ne olursa olsun emek gücünü satarak geçinen herkes sınıfın bir parçasıdır ve nihai çıkarları ortaktır. İşçileri; mavi yakalı, beyaz yakalı, sendikaları işkolu olarak ayırmak, kamu çalışanına işçi yerine memur demek, kadrolu, sözleşmeli, taşeron gibi çeşitli biçimlerde bölmek burjuvazinin egemenliklerini sürdürmede işine yarayan, sürekli başvurduğu bir taktiktir.   

Günümüzde işçi sınıfı mücadelesi bir düzeyde takılıp kalıyor, ilerleyemiyorsa ve kendi içindeki çatışmalarla parçalanıp erimesi kaçınılmaz oluyorsa bunun bir sebebi işçi sınıfının nesnel olarak varlığını, tarihsel ve bütünsel çıkarlarını bölünmüş yapısı yüzünden siyasi düzeyde ifade edemeyişi, yani kendisi için sınıf olamayışıdır. Sınıfın bu noktada olmasını sağlayacak olan sosyalist siyasi yapıların eksikliği, yapamadıkları, yapmadıkları ne kadar belirleyici oluyorsa, sınıftan uzak durması, dışarıdan seslenmesi de bu olumsuz durumun devamından başka hiçbir işe yaramamaktadır.

Burjuvazi devletiyle, yasalarıyla örgütlü ve gücünü bu örgütlülükten ve sınıfı bölmesinden alıyor. Bu örgütlü güçleriyle saldırıyorlar işçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere, doğaya toplumun her kesimine. Bu örgütlülükleri ile sömürüye, işsizliğe, yoksulluğa, iş cinayetlerine, kadın cinayetlerine, hastalıklara, ölümüne çalışmaya mahkum ediyorlar bizi. Egemenler örgütlenmek ve örgütlülüklerini korumak için zor dahil her aracı kullanıp herkese, her şeye savaş açarlarken bize örgütsüzlüğü ve susup kabullenmeyi dayatıyorlar.

Bu dayatma karşısında birleşmek, sınıfın birliğini sağlamak ve birleşik emek mücadelesini yaratmaktan başka çaremiz yok. Sınıfın tüm bölüntüleri ortak çıkarlarımız ve geleceğimiz için örgütlenmeli, mücadeleyi yükseltmeliyiz!

Paylaşın