2010 yazında Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin desteklediği bir belgesel çalışması için Suriye ve Lübnan’daki Filistin Mülteci Kamplarında bulunmuştum. Bu çalışma sırasında, FHKC’li yoldaşların ürettiği Filistin halkının mücadelesini sembolize eden çeşitli materyalleri kayıt altına aldık. Kayıt altına aldığımız bir afişte, George Habbaş’ın ardından FHKC önderliğini üstlenen, 2002 yılında işgalciler tarafından katledilen Ebu Ali Mustafa ve halen tutsak olan FHKC önderi Ahmet Saadet’in resimleri vardı. Resimlerin altında “Sadece özgür olanlar müzakere yürütebilir! Filistin Yaşamak için ölüyor!” sözleri yer alıyordu.
Dün bu afişi facebook hesabımdan paylaşmak istedim. Facebook afişi paylaşmamı engelledi ve hesabıma bir aylık kısıtlama getirdi. Son bir yılda en fazla duyduğumuz sözlerden “Yeni normal” işte böyle işleyecek. Ezilen halklardan ve emekçilerden yana her şey “topluluk standartlarına” uymadığı gerekçesiyle reddedilecek. Çeşitli yayın organlarında yer alan haberlere göre, İnstagram ve Twitter’da son günlerde Filistin halkının direnişini konu edinen paylaşımlara sansür uyguluyor. Gazze’deki Filistin yönetimi yaptığı açıklamada, Filistinlilerin sosyal medya hesaplarına uygulanan sansürü, teknoloji şirketlerinin İsrail yanlısı faaliyetlerini protesto etti.
Teknoloji şirketlerinin İsrail yanlısı tutumu şaşırtıcı değil, Pentagon’la derin bağlara sahip olan bu şirketlerin “topluluk standartları” esas olarak Pentagon’la aynı değer ve ölçüler üzerine inşa edilmiştir. Teknoloji şirketleri İsrail propagandasını serbest bırakır Filistin halkının sesini kısmaya çalışırken, Pentagon sözcüsü basın toplantısında, İsrail saldırılarında Gazze’de ölen çocuklar nedeniyle İsrail’i kınamayı reddediyordu çünkü ona göre, “İsrail’in kendini savunması onun meşru hakkıdır”.
Siyonist katiller emperyalizmin desteğiyle bir kez daha saldırıyor ve fakat bu saldırılara verilen yanıtlar dikkat çekici yönler içeriyor. İsrail gazetesi Haaretz’e yazan İsrail ordu ve istihbaratına yakınlığıyla tanınan güvenlik uzmanı Amos Harel, “Hamas beklenmedik bir hareket yaptı” diyor ve Hamas’ın İsrail’e yoğun füze saldırılarıyla yanıt vermesinin yeni bir duruma işaret ettiğini belirtiyor. Ona göre, Hamas “oyunun yazılı olmayan kuralarını bozdu” ve “merkezi İsrail’de yaşayanlar daha önce hiç tanık olmadıkları bir durumla yüz yüze geldi”.
Times Of İsrael’e yazan David Horovitz, Hamas füzelerinin, İsrail’in “Hamas’a karşı yeterince caydırıcı olamadığını gösterdiğini” belirtiyor ve o da önceki çatışmalardan farklı bir durumun varlığına dikkat çekiyor. Times Of Israel’in manşet haberinin başlığı, “Hamas merkezi İsrail’i görülmemiş roket atışlarıyla vurdu” şeklindeydi. İsrail basınında pek alışık olunmayan, “Tüm Tel Aviv korkuyla sallandı” başlığı dahi kullanılmıştı.
İsrail’in Gazze’ye çok sert bir yanıt vereceği Netanyahu ve Gantz tarafından ifade edildi ve Gazze’ye yönelik hava saldırıları şiddetlendi. Gazze’ye yönelik yeni bir geniş kapsamlı askeri operasyon için İsrail ordusunun hazırlıklara başladığı bildiriliyor. Amos Harel, 2014 yazında gerçekleşen Gazze’ye yönelik büyük saldırıyı gündeme getirdi, o dönemde Netanyahu’nun başbakan, Gantz’ın İsrail Genel Kurmay Başkanı olduğunu anımsattı ve bu büyük saldırının “çok fazla başarı ve caydırıcılık getirmediğini” vurguladı. Harel buna rağmen, eğer etkili aktörlerin içinde yer alacağı bir uluslararası girişim devreye girmezse yeni bir Gazze savaşının kapıda olduğunu belirtti.
Siyonist işgalcilerin Filistin halkını köleleştirmek için yürüttükleri kesintisiz şiddet Kudüs’te yaşanan son olaylarla yeni bir düzey kazandı. İsrail Kudüs ve işgal altındaki Batı Şeria’da bir etnik arındırma sürecini senelerdir devam ettiriyordu. İsrailli yerleşimcilerin liderlerinden Aryeh King Kudüs Belediye Başkan Yardımcısı ve New York Times gazetesine yaptığı açıklamada hiç gizleyip saklamadan, Filistinlilerin evlerinin yıkılması ve İsrailli yerleşimcilerin alanlarının genişletilmesinin “Yahudilerin Doğu Kudüs’te geniş bir alana yayılmasını öngören daha büyük bir stratejinin parçası” olduğunu belirtiyor. “Burası bir Yahudi ülkesidir” diyor ve “stratejik alanlarda, doğru yerde ve yüksek sayılarda olmazsak Kudüs’ün bir Yahudi başkenti olmasını güvence altına alamayız” sözleriyle gerçek hedeflerini dile getiriyor.
Siyonist işgalciler baskı ve zulümleriyle Filistin halkını ezeceklerini hesaplıyordu ancak Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Merkez Komite üyesi Hani el Thawabta’nın yaptığı açıklamada vurguladığı gibi, “İşgale karşı savaş bütün Filistin’i birleştirdi”. Thawabta, Filistin halkının boyun eğmediğini ve eğmeyeceğini gösterdiğini ifade ediyor. İsrail’in pervasız saldırganlığı karşısında gelişen direniş eğilimi giderek daha geniş bir kesimi içine çekiyor ancak İsrail basınında da memnuniyetle belirtildiği gibi, işbirlikçi Abbas ve çevresi yeni bir intifadanın gelişmesinin önündeki en büyük engel.
İşgalci İsrail’in savaş aygıtı “dünyanın en büyük açık hava hapishanesi” olarak nitelendirilen Gazze’ye yönelik saldırılarını arttırdı ve her zaman olduğu gibi, “uluslararası toplum” yani emperyalizm “taraflara tırmanmayı durdurma” sahte çağrıları yapıyor, AKP ve Tayyip Erdoğan gibi din tüccarları meseleyi din temelli bir savaş olarak sunarak Filistin halkının kanı üzerinden kendi politik zeminini güçlendirmeye çalışıyor.
AKP ve Tayyip Erdoğan’ın Filistin meselesini bir dinsel çatışma olarak sunmaya çalışmasını besleyen temel işgalci İsrail’in politikalarıdır. El Aksa ve Kudüs örneğinde olduğu gibi, İsrail meselenin bir tür “medeniyetler çatışması” biçimi kazanmasından, halklar arası dinsel ve kültürel farklılıkların çatışma ögesine dönüşmesinden son derece memnundur. Bu sayede kendini Batu uygarlığının Ortadoğu’daki “son sığınağı” olarak sunabilmekte, Batı kamuoyundan aldığı güçlü desteğe dayanak noktaları oluşturmaktadır.
14 Mayıs 1948’de İsrail devletinin kurulduğunu ilan eden David Ben Gurion, Filistin halkının kendi topraklarından sökülüp atılması ve onların topraklarına yeni yerleşimcilerin yerleştirilmesi sürecinde kabine arkadaşlarıyla yaptığı bir konuşmada, “Filistinliler evlerine bir daha asla dönemeyecek. Yaşlılar ölecek, yeniler eskiyi hatırlayamayacak” demişti.
Dün Tel Aviv yakınlarında küçük bir yerleşim birimi olan Lod’da Filistinliler İsrail polisiyle sert çatışmalara girdi. Senelerdir İsrailli yerleşimcilerin ve İsrail polisinin baskısı altında yaşayan Filistinlilerin direnişi güçlendi ve çatışmalar şiddetlendi. Netanyahu Lod’da Olağanüstü Hal ilan etti ve bölgeye yeni asker sevkiyatı emrini verdi. Batı basınına konuşan Lod Belediye Başkanı ve bazı yetkililer, Yahudilerin yeni bir “kristal gece” felaketiyle karşı karşıya olduğunu söylüyordu. Sinangoglar, mezarlıklar saldırı altındaydı…
Netanyahu Lod’a geldi. Burada yaptığı konuşmada, “hukukun egemen kılınacağını” belirtti ve bölgedeki yerleşimcilere “işi kendi üstlerine almayıp asker ve polise bırakmaları” çağrısı yaptı. Dünyaya yeni bir “kristal gece” olarak sunulan olaylarda yerleşimci İsraillilerin “asker ve polis” yerine Filistinlilere saldırdığı böylece en yetkili ağızdan ifade edilmiş oldu. Haaretz’in konuyla ilgili geniş haberinde, Filistinlilerin polis merkezlerine saldırı düzenlediği, yerleşimcilerin polislerle birlikte karşılık verdiği, çatışmaların tüm kente yayıldığı belirtilmişti. Yahudi dinsel merkezleri zarar görmüştü ancak Haaretz’de gösterildiği gibi Müslümanların mezarlıkları en fazla zarar gören yerler arasındaydı. Silahlı yerleşimcilerin bir tür milis işlevine sahip olması “asker ve polis görevi” yerine getirmelerinin nedenidir.
İsrail devlet başkanı Rivlin’de yaptığı açıklamada, Lod’da yaşananları “kana susamış Arap çetelerin” bir pogrom girişimi” olduğunu söyledi. Kristal gece ve pogrom, Yahudi halkının acılarla dolu tarihinden süzülüp gelen ve Yahudi halkına çok kötü anıları hatırlatan sözcüklerdir. Netanyahu’da açıklamasında bunu vurguluyordu.
Pogrom sözcüğü Rusça, “zulmetmek, şiddet kullanarak yok etmek” anlamına sahip. Rusya’daki Yahudi katliamları için kullanılmış ve yerleşiklik kazanmış. Kristal Gece ise, Almanya’da Nazilerin 10 Kasım 1938 gecesi Yahudi halkına karşı düzenlediği kanlı saldırılara verilen addır. O gece 400 Yahudi öldürülmüş, dinsel mekanları, evleri, işyerleri talan edilmiş ve yakılmıştı.
Yahudi halkına yönelik acımasız şiddetin sembolleri olarak hafızalarda yer etmiş bu olaylara Lod’da yaşananlar bağlamında başvurulması, Siyonist katillerin hedef şaşırtma operasyonudur. Gerek Çarlık Rusya’sındaki pogromlarda gerekse Kristal Gece’de saldırıların örgütlenmesi ve gerçekleşmesinde kapitalist devlet merkezi bir rol oynamıştı.
Lenin “Yahudi Karşıtı Pogromlar Üzerine” başlıklı konuşmasında bunun altını çiziyordu, şunları ifade etmişti: “Antisemitizm, Yahudilere yönelik nefretin yayılması olarak tanımlanır. Lanetli çarlık monarşisi son saatlerini yaşarken, Yahudilere pogrom yapmaları için cahil işçi ve köylüleri yönlendirmeye teşebbüs etti. Çarlık polisi, toprak ağaları ve kapitalistlerle birlik olarak Yahudi karşıtı pogromları örgütledi. İşçi ve köylülerin, onları sömürenlere karşı doğal öfkesini Yahudilere çevirmeye çalıştı. Diğer ülkelerde de, kapitalistlerin, işçi kitlelerinin gerçek düşmanı olan sermayeye dikkatini saptırmak için Yahudilere yönelik nefreti kışkırttıklarını görüyoruz.”
Anti-semitizmin sınıfsal temellerine işaret eden Lenin, konuşmasını şu sözlerle tamamlamıştı: “Kahrolsun, Yahudilere işkence ve eziyet eden lanetli çarlık! Kahrolsun, Yahudilere düşmanlığı ve diğer uluslara nefreti yayanlar! Yaşasın, kapitalizmi yıkma mücadelesinde kardeşçe inanç ve birlik içinde olan uluslar!”
Kristal Gece devlet aygıtını ele geçiren ve güçlendiren Nazi iktidarının doğrudan örgütlediği bir girişimdi. Daha sonra toplama kamplarında yaşanacak büyük katliamların habercisiydi. Lod’da İsrail devlet güçlerinin ve milis niteliğindeki silahlı yerleşimcilerin tasallutu altında yaşamak zorunda kalan, sömürgeci-ırkçı şiddetin her türlüsüne maruz kalan Filistinlilerin direnişini Çarlık ordusu ve Nazi savaş aygıtının katliamlarıyla aynı bağlam içine yerleştirmek Siyonizm’in klasikleşmiş manipülasyon girişimlerindendir ve Yahudi halkının geçmiş acılarını günümüz Filistinli katliamlarının yakıtına dönüştürmeyi hedeflemektedir.
En gelişmiş silahlarla onlarca yıldır Filistin halkına saldıran, emperyalizmin bölgedeki stratejik partneri olduğu için işlediği tüm suçlar “uluslararası toplum” tarafından görmezden gelinen İsrail El Aksa provokasyonundan sonra öfkeyle sokaklara çıkan Filistinlileri katliamcı faşistlerle özdeşleştirmeye çalışarak gerçekleştirdiği çocuk katliamlarına meşruiyet zemini yaratmak ve kendi faşist kimliğini gizlemek istiyor.
Ben Gurion “yeniler eskiyi hatırlamayacak” demişti ancak Filistin halkının “yenileri” eskiyi hatırlıyor ve bu nedenle de direniyor. Ödedikleri çok ağır bedellere rağmen direnmekte kararlı olduklarını gösteriyorlar. Filistin halkının direniş eğilimini güçlendirmesi ve saldırılara “benzeri görülmemiş” karşılıklar verilmesi karşısında işgalci İsrail’in emperyalizm destekli saldırıları şiddetleniyor. Bunun Gazze’ye yönelik büyük bir askeri operasyona dönüşmesi mümkün. Bu operasyonu engelleyecek olan, Filistin halkının mücadele azminin kendini boylu boyunca ortaya koyması ve tüm dünyada devrimcilerin Filistin halkıyla enternasyonal dayanışmayı yükseltmesidir.