komungucu1.com sitesinde Barış Musatafa Kalafat’ın ardından bir arkadaşının yazdığı anıyı siz okurlarımızla paylaşıyoruz
‘’Unutulmamalı ki; Özgürlük Güçleri hiçbir yerdeyken her yerdedir. Özgürlük Güçleri düşmanın her zaman ensesindedir. Özgürlük Güçleri uygun gördüğü zaman faşizmden hesabı mutlaka soracaktır. ‘’
Mehmet Ulaş Bayraktaroğlu
‘’Dikilen her fidan komün için dikilir. Düşen her can devrim için toprağa verilir.’’*
Mehmet Ali Kasırga
İnsan evladı; ne zaman dünyaya gelip, gözünü açarsa o zaman çok zorlu bir yaşam kavgasına girmiş bulunur. Yapması gereken nettir: ‘’hayatta kalmak.’’ Süre zarfında kişi kendi bilinciyle ve aslında kendiyle yüzleştikten sonra anlar ki mesele sadece hayatta kalmak değil, bu hayatta nasıl kalmaktır. ‘’Nasıl?’’ sorusunu uzun uzadıya günler,aylar,yıllarca düşünür,düşünür,düşünür. Zaten insan düşünmeye mahkum bir canlıdır. Bu yüzden sürekli ‘’nasıl?’’ sorusu kafasında bir düşünce olarak dönüp dolaşır. Evet farklı farklı cevaplar bulur. Ancak o farklılıklar içerisindeki cevaplar hep çoğuldur. Sorularının cevabını yanındakilerle birlikte aramaya başlar. İşte o andan itibaren mücadeleye atılır. Tek başına yapabileceği işi birlikte daha kolay yapabileceğini görür. Yani öyle ya da böyle, o ya da bu şekilde bir ideoloji içerisinde bulur kendini. Daha sonra araştırır ve kendine,çevresine,doğaya,insanlığa uygun olan hangisi ise kendini onu seçmek zorunda hisseder. Yani ideolojikleşir. Gerçeklikle yüzleşir… Gerçeklikle yüzleşmek yaşamın sınırsızlığı içerisinde değişme ve değiştirme sorumluluğunu yüklenmektir.
Bir yoldaş derdi ki; ‘’bazı insanlar var , ne dört duvar içerisine ne de dört tahta içerisine konulabilir.’’ Dört duvar dar gelir o insanlara. Özgürlük için mücadele vermeye başlamış, en önde koşan insanları dört duvar etkilemez. Kişi kaldığı duvarlar içerisinde ‘’ ya bir yol bulacağız ya da bir yol açacağız’’ cümlesini benimsemiş ise ne yapar ne eder dört duvarı yıkar. Halkların özgürlüğü için o yola canını koyar. Dedim ya, en önde koşar. İşte günü geldiğinde dört tahtaya da konulamaz. Sığmaz çünkü. Hayalleri, umutları, bıraktığı mirası sığmaz dört tahtaya. Yaşadığımız evrende bu uğurda canını veren ve hiç bir zaman dört tahtaya sığdırılamayacak bir çok insan var.
Mehmet Ali Kasırga(Barış Mustafa Kalafat)
Bu ismi yazın bir köşeye şimdi… Bu isim yazıldığında hiç silinemeyecek bir isim çünkü. Proleteryanın genç evladı, gençliğin feda kuşağının devamcısı, iradenin sadece bir kelime olmaktan çıkıp bir canlıda yaşam bulmuş,vücut olmuş hali… Karadenizin hırçın dalgalarının içinde hiç dinmediği, kasırga taburunun isimleşmiş,cisimleşmiş kişiliği…
Yazın bu ismi tekrar şimdi bir büyük duvara… Feda ruhu kuşanan, adanmış devrimciliği esas alan, sözleriyle değil elleriyle bu devrimi ilmik ilmik ören, doğruların peşinden giden, hakikatı halkında, tüm dünya halklarının haklı mücadelesinde gören ve onun arkasında saf tutan kişi için yazın…
Bu ismi yazın tekrar. Yazın her yere, yazın ve bir daha asla silinmesin… Çerkes halkı, Türkiye halkları! Evladınız daha yaşanılabilir bir dünya için, haksızlıklara boyun eğmemek, eğdirmemek için en önde koştu. Herkesin sustuğu, herkesin durduğu anda güneşe doğru koştu. Dişiyle,tırnağıyla kavgayı yüklendi. Komutanları Atakan ve Mehmet’le kopmaz bir bağ oluşturdu. Zalimin zulmünü yıkmak için yola koyuldu. Halkların birleşik devrim hedefi için komutanı Mehmet’ten aldığı perspektifle çıktı, güneşe olan yolculuğuna. Bir komutanı Mehmet’i yüreğinde, diğer komutanı Atakan’ı yanında taşıdı, o yolculukta.
En donanımlı, en çalışkan, en ileri, en savaşçılarımızdan biriydi.
Mehmet’ti. Mehmet Ali oldu. Yüreğimizde mavzer, alnımızda alın terimiz oldu.
Karadeniz’den Dersim’e uzanan bir fırtına, doğan kasırga oldu…
Asla sığmayacak dört tahta içine Mehmet’ler. Yaşamı ince ince eleyip sık dokuyan Mehmet’ler kavgayı öğretiyor şimdi ardında bıraktığı kuşağa. Ve bu kavga nihayetine ulaşacak son kavgaya kadar sürecek, düşledikleri komün ideallerine ulaşana kadar devam edecektir.
‘’Komünizm hedefini ulaşılmaz, varılmaz ya da bir ütopya diye tarifleyenler yanılıyorlar. Yanılıyorlar çünkü onların bu çaresizce sanrıları komünizm gerçekliğinin ve mutlakiyetinin korkusundandır.’’ diye yazmış Mehmet Ali yoldaş defterine.
Sana and olsun ki yoldaş; düştüğün topraklarda binlerce Mehmet, binlerce Mehmet Ali olacağız.
Sana söz olsun ki yoldaş; düşlediğin komünizmi işçi sınıfı ve ezilen halklarla birlikte kuracağız.
Dağlarda, şehirlerde, dört bir cephede ‘’gerilla özgürlük gücüdür!’’ diye haykıracağız. ‘’hiçbir yerdeyken her yerdeyiz’’ şiyarını sadece bir söz olmaktan çıkarıp, cisimleştirdiğin o sloganı faşistlerin korkulu rüyalarından yaşam alanlarına kadar senin isminle beraber kazıyacağız. Baba İshak’tan, demirci Kawa’dan, Bedreddin’den bu yana devraldığımız isyan bayrağını, senin alın terinle daha da kızıllaştırıp faşizmin kalelerine dikeceğiz.
Sana binlerce kez söz olsun ki yoldaş senin yarım bıraktığın güneşe yolculuğu tamamlayacağız. Mutlaka biz kazanacağız!
Özgürlüğü gücünde, yüreğinde, bilincinde hissedenler! Evladınız toprağa düştü. Gökyüzünde yıldız oldu. Şimdi oturup ağıt yakma zamanı değil, ağlayıp bitik düşme zamanı hiç değil. Şimdi onun öfkesini bilincimizde kuşanıp o gülen fotoğrafı sarıp sarmalayıp sahip çıkma zamanı: Gökyüzündeki yıldızı daha parlak hale getirme zamanı: silahını silahımız belleyip düşmana yöneltme zamanı.
Yıllardan bu yana ezilmiş, yok sayılmış Çerkes halkı, Türkiye’nin,Anadolu’nun, Kürdistan’ın tüm halkları, alın terini ekmek parası yapıp kapitalizmin çürümüşlüğü içinde yaşam kavgası veren işçiler, ezilenler! Evladımıza, yoldaşımıza, dostumuza, canımız ciğerimiz Mehmet Ali’ye sözümüzdür: birleşik devrimimiz kazanacak ve bu devrimi kendi ellerimizle, tırnaklarımızla söküp alacağız.
Şimdi onlar korksunlar! Mehmetler bize kavgayı öğretti. Faşizmin karşısına yeni Mehmetler olarak geri geleceğiz!
Selam olsun sana Mehmet Ali Kasırga…
Bize bıraktığın vasiyetinde olduğu gibi son yazdığın sözü gökyüzüne mermilerle kazıyacağız ve asla silinemeyecek :
YAŞASIN DEVRİM ! YAŞASIN SOSYALİZM !
*Mehmet Ali Kasırga’nın not defterine yazdığı önsöz.