Cenk Ağcabay, Gündem, Umut Yazıları

Karşı Saldırı: Ukrayna savaşında yeni aşama – Cenk Ağcabay

Uzun zamandır beklenen Ukrayna karşı saldırısı başladı ve savaşta yeni bir aşamaya girildi. Savaşın şiddetlenmesine yol açan karşı saldırıyla birlikte çeşitli cephelerde sert ve kanlı çatışmalar yaşanıyor. Ajanslara düşen görüntüler Ukrayna ordusunun Batı’dan gelen yeni gelişmiş silah ve araçları kullanmaya başladığını gösteriyor. Rus ordusunun beklenen karşı saldırı öncesinde savunma hatlarını tahkim ettiği, kademeli bir savunma pozisyonu oluşturduğu biliniyor. Bu nedenle, Ukrayna ordusunun karşı saldırısının savaşın gidişatında kayda değer bir değişiklik yaratma olasılığının çok küçük olduğu genel kabul görüyor.

Aylardır dillerden düşmeyen karşı saldırının kayda değer bir değişiklik yaratma olasılığı çok küçük görünüyor ancak Ukrayna ordusu NATO silahlarıyla saldırıyor. Ukrayna ordusu çok ağır kayıplar veriyor; yeni çatışmalar en son Bakmut’ta yaşananları anımsatıyor. Bakmut’ta bir destan yazmaya çalışan NATO, on binlerce Ukraynalı askerin bu alanda toprağa düşmesine neden oldu. Destan yazılamadı, Bakmut düştü. Şimdi karşı saldırının yoğunlaştığı cephelerden biri yine Bakmut.

Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından, Açık Toplum adlı kuruluşu aracılığıyla özellikle Doğu Avrupa’da geniş bir nüfuz alanı kazanan oligark Soros, Avrupa’nın güvenlği için Rusya’ya karşı Doğu Avrupa’nın insan gücüyle NATO silahlarının bütünleşmesi gerektiğini yazıyor ve anlatıyordu. Soros’un 90’lardaki rüyası şimdi Ukrayna’da realize oluyor. Ukrayna’nın insan gücü NATO silahlarıyla bütünleşmiş durumda. NATO’nun Rusya’ya karşı açtığı yıpratma savaşı uzadıkça NATO ittifakı içinde yorgunluk belirtileri gözlenmeye başlıyor. İttifak içinden farklı sesler yükseliyor.

Geçtiğimiz günlerde Washington Post gazetesinin eriştiği ve hakkında bir özel haber yaptığı belge Almanya ve genel olarak Avrupa’nın Rusya’yla enerji ticaretine önemli bir darbe vuran Kuzey Akım 2 Boru Hattı sabotajı üzerineydi. Özel haber şu başlığa sahipti: “ABD, Ukrayna’nın Kuzey Akım boru hattına saldırmak için detaylı bir planı olduğuna dair istihbarata sahipti.” Daha önce Amerikalı gazeteci Seymour Hersh, ABD yönetim aygıtı içindeki kaynaklarından aldığı bilgilere dayanarak sabotajın doğrudan Beyaz Saray talimatıyla gerçekleştirildiğini savunan yazılar yazmıştı. Hersh’in verdiği kimi detaylar oldukça dikkat çekiciydi.

Washington Post’un özel haberinde saldırının sorumluluğu doğrudan Ukrayna Genel Kurmay Başkanı Zaluzny’e yükleniyor. Haberde Ukrayna yönetimi değil Ukrayna Genel Kurmay Başkanı’nın sorumluluğuna şöyle vurgu yapılmış: “Sabotajcıların Kuzey Akım doğalgaz boru hattını bombalamasından üç ay önce Biden yönetimi yakın bir müttefikinden Ukrayna ordusunun doğrudan Ukrayna silahlı kuvvetlerinin başkomutanına rapor veren küçük bir dalgıç ekibi kullanarak denizaltı ağına gizli bir saldırı planladığını öğrendi.”

Özel haberin ilerleyen bölümlerinde konuya dair oldukça “ilginç” bir söylem değişikliği dikkat çekiyor. Washington Post özel haberinde, “Plan, ABD’li ve Batılı yetkililerin Avrupa’nın enerji altyapısına yönelik küstah ve tehlikeli bir sabotaj eylemi olarak nitelendirdikleri Baltık Denizi’ndeki nihai saldırı” ifadesini kullanıyor. Oysa sabotajın ardından Batılı hükümet yetkililerinin ve onların medyasının ilk yaptığı şey Rusya’yı hedef göstermek olmuştu.

Boru hatları üzerine anlaşmazlıkların tarihi çok daha geriye gidiyordu. ABD Dışişleri Bakanı Blinken 18 Mart 2021’de yaptığı bir açıklamada, “Boru hattı Avrupa’yı bölmeyi hedefleyen ve Avrupa’nın enerji güvenliğini zayıflatan bir Rus jeopolitik projesidir.” demişti. Projeye katılan şirket ve kişilere yaptırımlar uygulamaya başladıklarını da aynı konuşmasında açıklamıştı. Blinken, sabotajın ardından yaptığı bir konuşmada sabotajın “Avrupa’nın enerji güvenliği ve ABD ile enerji işbirliğinin geliştirilmesi için muazzam olanaklar sunduğunu” belirtmişti. ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarı Victoria Nuland Ukrayna meselesinde en aktif ABD kadrolarından biridir. Geçtiğimiz Ocak ayından Amerikan Kongresinde yaptığı konuşmada, “Yönetimin, Kuzey Akım 2’nin artık, sizin de söylediğiniz gibi, denizin dibinde bir metal yığını olduğunu bilmekten çok memnun olduğunu düşünüyorum.” diyordu.

“Plan, ABD’li ve Batılı yetkililerin Avrupa’nın enerji altyapısına yönelik küstah ve tehlikeli bir sabotaj eylemi” ile konuyla doğrudan ilgili ABD üst düzey yöneticilerinin ifadeleri arasındaki çarpıcı karşıtlık sözünü ettiğimiz söylem değişikliğini yansıtıyor. Dahası özel haberdeki, “Operatörlerin sayısı ve saldırı yöntemlerini de içeren son derece spesifik ayrıntılar, Batılı müttefiklerin yaklaşık bir yıldır sabotaj konusunda Kiev’den şüphelenmek için bir temele sahip olduğunu gösteriyor.” İfadeleri yepyeni bir duruma işaret ediyor. Vurgulanan başka bir öge, Alman yargı kurumlarının yaptıkları soruşturmada Ukrayna’nın sorumluluğuna ilişkin somut kanıtlara ulaşmış olması.

Bütün bu söylenenleri daha iyi kavrayabilmek için, Amerikalı yazar Seymour Hersh’in saldırı emrinin doğrudan Beyaz Saray tarafından verildiğini anlatan kapsamlı yazıları sonrası Amerikan istihbaratçılarının yaptıkları açıklamalara da bakmak gerekiyor. Mart ayında New York Times gazetesine konuşan ismi verilmeyen Amerikan istihbarat yetkilileri, “operasyonun Ukrayna hükümeti ya da güvenlik servisleriyle bağlantılı bir vekil güç tarafından kayıt dışı olarak yürütülmüş olabileceği ihtimaline açık kapı” bırakmıştı.

Anlaşıldığı kadarıyla şimdi açık bırakılan kapıdan geçilip saldırının sorumluluğunu Ukrayna Genel Kurmay Başkanı’na yüklemek istiyorlar. Ukrayna yönetimi ve silahlı kuvvetlerinin NATO ve ABD’nin sahadaki vekil gücü olduğu artık en kör göz tarafından bile görülüyor. “Avrupa’nın enerji altyapısına yönelik” böylesi bir saldırının vekil tarafından efendilerin isteği ve yönlendirmesi olmadan gerçekleştirilmesi mümkün değil. Her vekil güç için doğru olan Ukrayna için de geçerlidir, efendiler sıkıştıkları kimi anlarda vekil güçlerden failler yaratarak kendi durumlarını toparlamaya çalışırlar. Kuzey Akım sabotajıyla ilgili bu gelişmeler esas olarak Ukrayna’da yaşananların üzerinin nasıl bir propaganda dalgasıyla örtüldüğünün önemli göstergelerindendir.

Ukrayna’da 2014 yılında gerçekleşen Maydan Darbesi ve Ukraynalı Neo-Nazi grupların darbedeki ve sonrasındaki aktif rolü Batı basını ve hükümetleri tarafından sürekli olarak Rus propagandası biçiminde sunuldu. Demokrat Partinin sesi olarak kabul edilen New York Times gazetesi iki gün önce Ukraynalı Neo-Naziler hakkında dokuz yıldır yazdıklarını unutmuşçasına “Ukrayna’nın Cephe Hatlarındaki Nazi Sembolleri Tarihin Çetrefilli Konularına Dikkat Çekiyor” başlıklı haberde şunları ifade etti.

“Toplama kampı muhafızları tarafından takılan kurukafa ve çapraz kemik yaması ve Kara Güneş olarak bilinen bir sembol de dahil olmak üzere bu grupların ikonografisi, artık cephede savaşan askerlerin üniformalarında düzenli olarak görülüyor ve bu görüntülerin Nazizmi değil Ukrayna egemenliğini ve gururunu sembolize ettiğini söyleyen askerler de dahil.”

Bu karmaşık ifadeler sadeleştirildiğinde ortaya çıkan tablo; cephe hatlarında savaşan Ukrayna askerleri hiç gizlemeden Neo-Nazi sembollerini kullanıyor ve kimileri bu sembollerin Ukrayna egemenliğini ve gururunu yansıttığını ifade ediyor. Ukrayna’da cephe hattından bu haberi hazırlayan haberciler konunun uzmanlarından görüş almışlar. Amerikan emperyalizminin savaş politikalarının yılmaz savunucularından Atlantik Konseyi adlı kuruluşun araştırmacılarından Michael Colberne konuyla ilgili olarak şunları söylemiş:

“Ukrayna bağlamında beni endişelendiren şey, Ukrayna’da lider konumunda olan insanların bu sembollerin Ukrayna dışında nasıl görüldüğünü kabul etmemeleri ya da anlamak istememeleri. Bence Ukraynalıların bu görüntülerin ülkeye olan desteği zayıflattığını giderek daha fazla fark etmeleri gerekiyor.”

Atlantik Konseyi uzmanına göre sorun Ukrayna askerleri içindeki yaygın Neo-Nazi varlığı değil, bunların görünür olmasının bazılarını rahatsız etmesidir. Ukrayna’da lider konumunda bulunan insanların kabul etmek ve anlamak istememelerinin nedeniyse, bunların bir bölümünün Neo-Nazi gruplarla aynı ideolojiyi paylaşması ve derin bağlara sahip olmasıdır. Maydan darbesi sonrası yönetimler Ukrayna Neo-Nazilerinin tarihsel önder olarak kabul ettikleri Stepan Bandera’yı resmi olarak ulusal kahraman ilan etti. Bu Nazi işbirlikçisi kitle katliamcısının ismi caddelere verildi. Ölüm yıldönümlerinde kitlesel anmalar yapılmaya başlandı. Ders kitapları yeniden yazıldı, Bandera bu kitaplarda ulusal kahraman olarak resmedildi.

New York Times habercileri Neo-Nazileri görünmez kılmak amacıyla yürütülen faaliyetlerin doğurduğu sonucu şöyle ifade ediyor: “Geleneksel olarak nefret sembollerine karşı çıkan Yahudi grupları ve nefret karşıtı örgütler bile büyük ölçüde sessiz kaldı. Bazı liderler özel olarak, Rus propaganda söylemlerini benimsemiş gibi görünmekten endişe duydular.” 

Yazılanların yalın anlamı şu, Neo-Nazilerin etkinliği vardı ancak Batı hükümetleri ve basınının ürettiği propaganda dalgası bunları görünmez kılmaya çalıştı. Bu dalganın yarattığı sonuç, Nazi zulmünün hatıralarına rağmen Neo-Nazi karşıtı Yahudi kurumlar bile “Rus propagandası yapmakla” suçlanmak korkusuyla gerçekliğe gözlerini kapadı. Batının insan hakları kurumları da aynı nedenle sustu. Bu büyük dalganın en önemli nedenlerinden biriyse, Batılı hükümetlerin aktardığı para ve silahların bu faşist çetelerin eline geçtiğinin öğrenilmesini engellemekti. Değil mi ya, “demokratik” ülkeler faşizmi para ve gelişmiş silahlara boğuyordu.

Gelgelelim, gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkma özelliği vardır, yani “gerçekler inatçıdır”. Gerçeklerin inatçılığı Ukrayna’da da hükmünü yürütmektedir. Neo-Nazi gerçeği ve Boru Hatları sabotajı gerçekleri gibi, Ukrayna karşı saldırısı efsanesinin gerçek neden ve boyutları da mutlaka açığa çıkacaktır. Ukrayna’nın yıkımının gerçek sorumluları genelkurmay başkanını, birkaç yöneticiyi kurban vererek kurtulamayacaktır. Bu karşı saldırıyla Ukrayna’daki kan gölü büyüyecektir.  

Paylaşın