Avrupalıların pamuk ellerinin cebe nasıl ve ne kadar gideceği bu bağlamda günün başat tartışmasıdır.
Amerikan başkanı Trump Beyaz Saray’da bir ayını doldurdu. Yeni yönetimin en fazla tartışılan hamlelerinin başına Ukrayna meselesindeki politika değişikliği yerleşti. Yeni yönetimin muhalifi basın kuruluşlarına göre, bu politika değişikliği “Moskova’ya belirgin yöneliş” olarak tanımlanabilir. Trump’ın Putin’le gerçekleştirdiği uzun telefon görüşmesinin ardından, iki ülkeden heyetler Riyad’da buluştu. Konu Ukrayna’ydı ancak ne Ukrayna ne de ABD’nin müttefikleri AB ülkelerinin temsilcileri bu buluşmada yer aldı. Bu hamlenin “Moskova’ya belirgin yöneliş” olarak tanımlanmasının nedeni, Rusya’ya yönelik izolasyon politikasının çok büyük bir darbe almış olmasıydı.
Geçen hafta Trump’ın doğrudan Ukrayna devlet başkanı Zelenskiy’e yönelik saldırılarıyla süreç daha da ısındı. Ukrayna devlet başkanını savaşı bitirmemekle suçlayan Trump, Zelenskiy’nin Ukrayna’da seçimlerin yapılmasını engellediğini söyledi ve onun için “diktatör” dedi. Zelenskiy’nin yanıtı, Trump’ın “Rus dezenformasyonunun etkisi altında kalması” oldu. Zelenskiy’e yanıt ABD başkan yardımcısı J. D. Vance’dan geldi. Vance yaptığı açıklamada, Trump’ı kötülemenin son derece yanlış bir davranış olduğunu belirtti ve şunu vurguladı: “Trump’ın sözleri ‘Rus dezenformasyonuna’ değil, bilinçli istihbarata dayanıyor.” Trump’ın ekibi bu hamleyi sahiplenmişti, AB ülkelerini ziyaret eden ABD dışişleri bakanı Marco Rubio, “Ruslarla ortaklık kurmak için var olan inanılmaz fırsatlar”dan söz ederek müttefiklerinde yeni bir hayal kırıklığı dalgasına yol açtı.
19. yüzyılda üzerinde güneş batmayan Britanya İmparatorluğu’nun iki kez başbakanlığını yapan Lord Palmerston 1848 yılında yaptığı bir konuşmada, “Şu ya da bu ülkenin İngiltere’nin ebedi müttefik ya da ebedi düşman olarak gösterilmesinin dar bir politika olduğunu düşünüyorum. Ne ebedi müttefiklerimiz ne de ebedi düşmanlarımız vardır. Bizim çıkarlarımız ebedi ve daimidir ve bu çıkarları takip etmek bizim görevimizdir.” demişti. Lord Palmerston’un bu sözleri, emperyalizmin askeri ve politik sözcülerinin meselelere temel yaklaşımını çok net bir ifadeye kavuşturmuştu. Emperyalizm için tek belirleyici unsur ali çıkarlarıdır ve gerisi sadece teferruat. Bu temel nedenle emperyalizmin kuyruğunda dolanan Ukrayna yönetimi türünden işbirlikçiler daha çok hayal kırıklığına uğrayacaktır.
Trump’ın Cumhuriyetçi Parti ve politik kadroları üzerindeki etkisi hep tartışılan bir konuydu. Amerikan yönetici elitinin önemli bir kısmını temsil eden Cumhuriyetçi Parti politik kadrolarının hızla Trump’ın Ukrayna hamlesine uyumlanmaları dikkat çekti. Senato Silahlı Kuvvetler Komitesi’nin etkili ismi Lindsey Graham, 3 yıl önce savaşın başında yaptığı bir konuşmada, “Rusya konusunda fazla provokatif olmaktan endişe ediyorsanız, endişelenmeyi bırakın. Endişelenmeyi bırakın. Çok provokatif değilsiniz – Rusya söz konusu olduğunda oyunumuzu geliştirmemiz gerekiyor.” diyordu.
Sürekli olarak savaş çağrıları yapmasıyla tanınan Amerikan askeri-sınai kompleksinin temsilcisi Graham, geçtiğimiz haziran ayında Rusya’nın terörizm sponsoru devlet olarak tanınması için hazırlanan bir karar tasarısını Senato’ya Demokrat Partili senatörlerle birlikte sunmuştu. Yaptığı konuşmada, Putin’i Hitler’le karşılaştıran Graham, Putin’e suikast düzenlenmesini istemişti. Ukrayna’ya sunulan Amerikan silah ve para yardımının katı bir savunucusu olan Graham, Ukrayna savaşını “Bu harika! Sadece para veriyoruz. Tek bir Amerikan askeri ölmüyor. Ruslar ölüyor.” sözleriyle değerlendirmişti. Geçen hafta Münih Güvenlik Konferansında konuşan Graham, Trump’ı “Ukrayna için iyi bir anlaşma yapacak güçlü bir lider” olarak karakterize etti. Ukrayna’daki değerli madenlerin haritasını Trump’a kendisinin sunduğunu söyleyen Graham, Ukrayna’nın bu anlaşmayı hemen kabul etmesi gerektiğini belirtti.
Güney Dakota Senatörü John Thune Cumhuriyetçi Parti’nin Senato’daki çoğunluk lideri. Rusya ve Çin’e karşı katı savaşçı tutumuyla tanınan Thune, daha önce Amerikan askerlerinin Ukrayna’nın korunması için seferber edilmesi gerektiğini savunuyordu. Geçen hafta katıldığı bir televizyon programında sarf ettiği, “Çatışma uzadı. ABD bu savaşa bir son vermeli.” sözleriyle Trump’ın Ukrayna hamlesine uyumlu bir noktaya geldiğini o da gösterdi. Cumhuriyetçi Parti kadrolarındaki bu tutum değişimi, Trump’ın partiye hakim olduğunun açık bir göstergesi. Münih Güvenlik Konferansı’na katılan Trump ekibinin Avrupalı müttefiklerine yönelik sert eleştirileri ve konferansın ana temasının “Çok Kutupluluk” olması, aslında içinden geçilen sürecin temel karakterini yansıtan unsurlardı. Guardian gazetesinin haberleştirdiği bir araştırmaya göre, Avrupa’da ABD’yi temel müttefik olarak görenlerin oranı yüzde 22’ye düşmüş durumda. NATO’nun en büyük gücünün ABD olduğu düşünüldüğünde, görünen o ki, mevcut durumla Avrupalıların algısı arasında derin bir çelişki oluşmuş.
Yazısında İngiltere Başbakanı Keir Starmer’ın gelecek hafta yapacağı ABD ziyaretinin sert darbeler almaya başlayan Transatlantik ittifakının onarılmasına katkı sağlama olasılığını tartışan Guardian’ın Diploması Editörü Patrick Wintour’a göre, Starmer’ın kabusu, “İkinci Dünya Savaşı’nda kurulan transatlantik ittifakının gözlerinin önünde parçalanıyor olması.” Wintour, “Fransa ve İngiltere’nin, ABD’nin Avrupa’da özgürlük ateşini canlı tutan cömert ülke olarak tarihini hatırlaması için Trump’a yalvarma ihtiyacı hissetmelerinde ürkütücü bir döngüsellik” görüyor. Avrupa’nın en etkili gazetelerinden birinde gerçekliğin bu sözcüklerle ifade edilmesinin kendisi başlı başına önemli. Starmer’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jonathan Powell’ın 2010 yılında İngiltere’yi, “işler zorlaştığında bile ABD başkanlarına yakın durmaya çağırdığını” anımsatan Wintour, o günlerde sadece bir olasılık olanın bugün karşılarına gerçek bir tehlike olarak çıktığını belirtiyor ve İngiliz yönetici elitinin bu gelişmeler karşısında, “ya 2. Dünya savaşı sonrası en önemli ortağından uzaklaşmak ya da Rusya hakkında inandığı her şeyden vazgeçmek gibi kaçınılmaz bir seçimle” karşı karşıya kalabileceğini söylüyor.
Trump’ın Ukrayna özel temsilcisi Keith Kellogg dün Kiev’de Zelenskiy ile görüştü ve ikilinin düzenleyeceği basın toplantısı iptal edildi. Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz’da yaşanan gelişmelerle ilgili Beyaz Saray’daki basın toplantısında, Zelenskiy’nin Ukrayna’daki değerli madenlerle ilgili ABD teklifini reddederek “Ukrayna ekonomisinin gelişimi için tarihi bir fırsatı kaçırdığını” söyledi; Zelenskiy’nin “kamuoyuna yapıcı konuşmalar yapmak yerine inanılmaz derecede talihsiz açıklamalar” yaptığını ve bu durumun “gülünç” olduğunu belirtti. Waltz Vaşington’da Gazze’de ateşkes isteyenlerin Trump’ın aynı şeyi Ukrayna’da istemesinden “dehşete kapıldıklarını” vurgulayarak çelişkiye dikkat çekti. New York Times gazetesinin yeni bir haberine göre, G7 ülkeleri Ukrayna savaşının üçüncü yıldönümü nedeniyle bir bildiri yayınlamak istiyor ancak ABD bu bildiride Rusya’nın “saldırgan” devlet olarak nitelenmesine karşı çıkıyor. Kanada tarafından hazırlanan bu bildiride önceki yılların ton ve söyleminin kullanıldığı taslağı inceleyen ABD yetkililerinin “Ukrayna yanlısı” olarak karakterize ettikleri “tüm referansların metinden çıkarılmasını istedikleri” belirtiliyor. Çatlakların giderek daha da büyüdüğüne işaret eden bu gelişmelerin nasıl sonuçlar yaratacağı önümüzdeki günlerde daha iyi görülecek.
Trump’ın Ukrayna hamlesi Avrupalı müttefiklerini “dehşete düşürdü” ve bu durumun yarattığı hezeyanları “politika yapıcılarından”, kamuoyu oluşturuculara her kesimde görmek mümkün. Ukrayna Başkanlık Ofisi danışmanı Mykhailo Podolyak İsrail’in Haaretz gazetesine gelişmeler hakkında değerlendirmeler yaptı. Podolyak ABD yönetiminin yeni hamlesinin, “savaşın gerçeklerini bilmemeleri bakımından şaşırtıcı” olduğunu söylüyor. Yani ona göre, yeni ABD yönetimi savaşın gerçekleri hakkında zır cahiller topluluğu. Podolyak’a göre, yeni Amerika yönetimi “Amerika’nın itibarı için intiharla eşdeğer” davranışlar sergiliyor. Amerikan yönetimi bu politikayı uygulamaya devam ederse, “Küresel siyaset Rusya’nın desteklediği fikirler lehine değişecektir.” Ukrayna’nın savaşın başladığı 2022 yılından bu yana “en umutsuz zamanları yaşadığını” belirten Podolyak, Trump’ın açıklamalarının “gerçek rakamlara ilişkin cehaletleri nedeniyle şok edici” olduğunu söylüyor. Trump ve ekibinin ABD devlet belgelerini inceleyerek konuştuğunu ve bu noktada başkan yardımcısı Vance’ın “bilinçli istihbarat kaynaklarına” dayandıklarını anımsatmak gerekiyor. Bu noktada, Trump’ın ABD’den Ukrayna’ya akan para ile Ukrayna yöneticilerinin verdikleri rakam arasındaki farka dikkat çektiğini de vurgulamak lazım. Yani bu farkın nerede kimlerin hangi gizli hesaplarında olduğu ilerleyen günlerde daha çok sorgulanacaktır.
Riyad’daki toplantıda Rus yetkililerin “baskın güç olarak göründüğünü” belirten Podolyak ABD yetkililerini gaza getirip bu sözlerle ateşleyebileceğini düşünüyor. Podolyak, Trump’ın ABD’nin Ukrayna’ya 350 milyar dolar güvenlik yardımı yaptığı iddiasını reddediyor. Amerikan düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi de dahil olmak üzere çeşitli kaynaklara göre bu rakamın 175 milyar dolar olduğunu ve fonların büyük bir kısmının ABD savunma sanayilerine gittiğini söylüyor. Atıf yapılan düşünce kuruluşunun güçlü bir Demokrat Parti destekçisi olduğunu da buraya not etmek gerekiyor. Podolyak savaşı büyütmek istediklerini söylüyor ve “Başka seçeneğimiz yok. Teslim olmak her zaman bir seçenektir elbette. Ancak İsrail’i ele alalım: Hamas’ın varlığı ya da Hizbullah’ın Lübnan hükümetindeki rolü söz konusu olduğunda teslim olmaya yanaşmıyor. Aynı şey Ukrayna için de geçerli.” diyor. Podolyak İsrail’in yolunda ilerlemek istediklerini böyle ifade ediyor ancak unuttuğu bir şey var. Nesnel olarak bakıldığında, ABD için Rusya Hamas ya da Hizbullah değil, Ukrayna’da elleriyle beslediği ve büyüttüğü İsrail değil.
Guardian’da yazan Jonathan Freedland’de Ukrayna hamlesi nedeniyle Trump’a çok kızmıştı. “Trump dünyanın en büyük şovmeni – ve şimdiye kadar gördüğü en zayıf diktatör” diyen Freedland, “Ukrayna konusunda Putin’e teslim olması bir modeli ortaya koyuyor. O bir kurban: her şeyini veriyor, karşılığında çok az şey alıyor.” diye yazdı. Görüldüğü gibi, Avrupalı ve Ukraynalı müttefiklerinin cehalet abidesi ve “en zayıf diktatör” olarak gördükleri Trump Beyaz Saray’da bilgili ve güçlü Avrupalı müttefikleri gelsin kendisine yalvarsın diye bekliyor. Ancak nafile… Freedland bunun nafile olduğunu çok geçmeden kabul ediyor: “Riyad’daki odada kim yoktu? Cevap: Ukraynalılar. Unutmayın, bu görüşmeler Ukrayna’nın geleceğini tartışmak içindi. Ukrayna’daki savaşı bitirmek için. Ukrayna’nın işgalinden sonra. Ukraynalıların kendi geleceklerini belirleme tartışmalarının dışında bırakılması Putin’e verilen büyük bir tavizdir: savaşı kendi şartlarına göre bitirmesini sağlar.” Freedland ağlıyor… Ukraynalılar niye yoktu? Yoklardı çünkü ipleri ABD emperyalizminin elindeydi ve oda da bulunmalarına gerek yoktu. Tıpkı Avrupalı müttefikler gibi…
Freedland hemen bu konuya atlıyor: “Suudi Arabistan’da dışarıda bırakılan başkaları da vardı ve onların dışlanması Rus diktatöre yapılan bir başka iyilikti. Avrupa ulusları, doğu sınırlarında olup bitenlerle doğrudan ilgili olmalarına rağmen temsil edilmedi. Kiev’in müttefiki olan ve Ukrayna’nın savunmasına yardım eden bu ülkelerin varlığının Ruslar için fazla rahatsız edici olduğu düşünüldü. Bu yüzden davet edilmediler. Yine de bu taviz daha büyük bir başka tavizi de içinde barındırıyordu. Rusya Trump’ı destekledi çünkü kendisine karşı sağlam duran batı bloğunun parçalanmasını görmek istiyor. Bir ABD başkanının bu senaryoyu takip ederek Amerika’nın en uzun süreli müttefiklerini dışlaması Kremlin için büyük bir kazançtır.”
Freedland’in yazdıkları şöyle devam ediyor: “O halde Trump’ın son bir hafta içinde Putin’e verdiği her şey bu kadar. Peki karşılığında ne aldı? Dalkavukluk ve Moskova ile kârlı enerji anlaşmaları yapma vaadi dışında hiçbir şey. Aslında karşılığında bir şey de istemedi. Sözde güçlü adam, daha müzakere odasına girmeden dizlerinin üzerine çöktü ve Rus diktatörün ayaklarını öptü.”
Freedland ve temsil ettiği Avrupa yönetici seçkinleri ABD yönetici seçkinlerinin karşısında nasıl diz çöktükleri ve onların ayaklarını nasıl öptükleri görünmez olsun diye bunları yazıyor. Kendi uşaklıklarını gizlemek için böyle tablolar oluşturuyor. Bu yazılarının yanında, “Avrupa ekonomisinin darboğazına” ilişkin haberler yer alıyor. Yükselen enerji fiyatları ve oluşan politik istikrarsızlığın sarstığı Avrupa ekonomilerine ilişkin bilgilerin ardı arkası kesilmiyor. Freedland çok bilgiç, o her şeyi biliyor güya ama Amerikan yönetici eliti dünyadan bihaber ve ona danışması gerekiyor. Şöyle devam ediyor: “Trump’ın açıklamalarına göre bunu çok mantıklı bir nedenle yapıyor: ABD’yi doğrudan etkilemeyen bir savaşın dikkat dağıtıcılığına son vermek ve böylece kaynaklarını gerçek tehdit olan Çin’e odaklanabilmek. Ancak kendi şartları içinde değerlendirildiğinde bile bu hamle bir başarısızlıktır. Çünkü parçalanmış bir Batı, Çin’in hakimiyetindeki bir geleceği daha az değil daha çok olası kılıyor. İngiltere de dahil olmak üzere Batı’nın geri kalanının, bu hafta tüm açıklığıyla ortaya çıkan yeni dünyada nasıl yol alacağına çok hızlı bir şekilde karar vermesi gerekiyor. Savaş sonrası dönem sona erdi. 1945’te inşa edilen küresel mimari Trump tarafından yerle bir ediliyor. Avrupalılar, ABD olmadan kendilerini savunmak zorunda kalacakları bir gelecek için plan yapmalı ve buna yatırım yapmalıdır. Bu gelecek uzakta görünmüyor. O zaten burada. Şimdilik yapılabilecek siyasi bir iş var. Bu da Trump’ın geliştirmek için çok çaba sarf ettiği ve hem yurtiçinde hem de yurtdışında başkalarını korkutmak için kullandığı imajın delinmesidir. Demokrat senatör Richard Blumenthal bu hafta söyledikleriyle iyi bir başlangıç yaptı: ‘Başkan’ın teslimiyeti acınası ve zayıftır.’ Kullanılması gereken doğru dil budur. Trump en büyük şovmen olabilir ama dünyanın gördüğü en zayıf güçlü adamdır.”
Freedland Transatlantik ittifakının yeniden tesisi için Trump’ın ezilmesini ABD’de Demokrat Parti’nin söylemlerini yineleyerek istiyor ancak görünen ve Trump’ı destekleyen somut bir gerçek var, “Avrupalılar, ABD olmadan kendilerini savunmak zorunda kalacakları bir gelecek için” yine ABD askeri-sınai kompleksine başvurmak zorundalar. Geçen hafta İngiltere Başbakanı Starmer Ukrayna’ya asker çıkarmayı kapsayan yeni bir askeri proje önerdi ama arkasını getiremedi. Nedensiz değildi, projeyi açıkladığı konuşmasının bir yerinde, “ABD’nin hava, lojistik ve iletişim desteği olmadan operasyonun güvenli olmayacağını” belirtmek zorunda kaldı. Bunların ABD kapasiteleri olmadan güvence altına alınmasının uzun yıllar alacağı uzmanlar tarafından açıklandı. Trump da bu bilgiye dayanarak ne kadar ekmek o kadar köfte kartını oynuyor. Ne kadar güvenlik garantisi o kadar ödeme diyor. Avrupalıların pamuk ellerinin cebe nasıl ve ne kadar gideceği bu bağlamda günün başat tartışmasıdır.