Alman Türk silah ve suç arkadaşlığının kökeni Berlin-Bağdat demiryolu inşası ile başlar. Bu silah ve suç ortaklığı İttiat ve Terraki ile devam ederek günümüze kadar gelmiştir. Özellikle de son 40 yıldır TC devletinin Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yürüttüğü imha savaşında da en büyük desteği Alman devletinden aldığını biliyoruz. Ekonomik desteğin yanında, TC için can alıcı önemde olan en büyük destek kuşkusuz ki silah ve savunma sanayisindeki işbirliğidir. Zırhlı taşıyıcı araç üreticisi MAN, MERCEDES başta olmak üzere Tank üreticisi Kraus Mafei, Otomatik Piyade tüfeği üreticisi Heckler&Koch ve çok sistemli silah ve cephane üreticisi Rhein Metall tekelleri bu işbirliğinden en çok kazananlar olarak akla ilk gelenler.
Bu savaş taciri tekellere karşı özellikle Almanya da sol, ilerici, devrimci ve militarizm karşıtı çevrelerden tepkiler ve protestolar da artmaya başladı. Bu protestolar geçtiğimiz hafta Rhein Metall firmasını hedef almıştı. Junge Welt gazetesinden Gitta Düperthal bu protestoları organize eden Rhein Metal Silahsızlandırılsın İnisiyatifi sözcülerinden Cora Mohr ile bir söyleşi yaptı. Umut Çeviri Kolektifi olarak okuyucularımız için bu söyleşiyi çevirdik.
Silah şirketine karşı mücadele: “Rheinmetal Silahsızlandırılsın” kampanyası eylemcileri salı günü ülke çapında protesto gösterisi düzenlediler. Cora Mohr ile bir söyleşi.
-Silahlanma şirketi Rheinmetall’in yıllık genel toplantısı vesilesiyle, salı günü ülke (Federal Almanya Cumhuriyeti) çapında “Rheinmetal silahsızlandırılsın” kampanyaları düzenlendi (jW yazmıştı). Amaç neydi?
-Şirketin, o gün sanal olarak yapılan genel toplantısını bozmak/rahatsız etmek istedik. Koronavirüsü nedeniyle, başlangıçta planlanan baskını gerçekleştiremedik. Bununla birlikte, zırhlı silah üretiminin pandemi sırasında bile hala altın kuyusu havasında olmasını kabul etmek istemiyoruz. Silah üretimi ve ihracatı bu zamanda çok gözde, borsa uzmanları silah şirketleri hisselerinin satın alınmasını tavsiye ediyor. Oysa tam da bu arada, sağlık hizmetleri için daha fazla paraya, tanklar yerine ambulanslara, bombalar yerine iyi donanımlı kliniklere ihtiyacımız var.
Silahlanmayı protesto etmek için Almanya‘nın on iki şehri ve kasabasında yerel eylemler gerçekleştirme çağrısı yaptık. Bu eylemler, diğer şehirlerin yanında Berlin, Hamburg, Celle, Constance, Duisburg ve Göttingen’de ve Stuttgart yakınlarındaki Ditzingen’de bulunan Fransız silah tekeli Thales’e karşı gerçekleşti. Aktivistler çok farklı siyasi kesimlerden geldiler: Feministler, Kürt halkıyla dayanışma girişimlerini destekleyenler, pasifistler ve anti-militaristler.
Aşağı Saksonya’daki Hermannsburg’da Rheinmetall CEO’su Armin Papperger’in evinin önünde protesto gösterileri yapıldı. Orada neler oldu?
İlk başta planlanan miting yasaklandı. Mahkemeye başarılı bir acil başvuru ile protesto gösterimizi uzak bir otoparkta yapmak zorunda kalmadık. Orada, savaş üzerine ve savaşta Rheinmetall’ın oynadığı rol üzerine konuşmalar yapıldı. Ancak Papperger evde değil, grubun yönetim kurulunun sanal genel toplantısı için kaldığı Düsseldorf’taydı.
-Sizde, Salı günü Rheinmetall Denetleme Kurulu ve eski Savunma Bakanı Franz Josef Jung’un Eltville’deki hukuk bürosunun önünde protesto gösterileri düzenlediniz. Orada konu neydi?
Jung, Rheinmetall Denetleme Kurulundaki görevi için yılda 75.000 € alıyor. Onun şahsında, silah şirketlerinin ve siyasi yetkililer ile iç içe geçmişliklerini görebiliyoruz. Silah endüstrisi bu türden yakın bağlara ihtiyaç duyar.
Eltville’de, Jung’un daha önce yaptığı, fakat bu arada bazılarının unutmuş olabileceği şeyler hakkında bilgilendirmelerde bulunduk . Örneğin, Afganistan’da Kunduz yakınlarındaki katliamda hangi rolü oynadı. Başlangıçta, 4 Eylül 2009’da en az 90 sivilin öldürüldüğü iki tankerin bombardımanını, orantılı güç kullanımı olarak ilan edip ve sivil kayıpları reddettikten sonra istifa etmek zorunda kaldı. Jung’un hukuk bürosunun önünde bir polis vardı, ancak polisler fazla ön plana çıkmadan arkada durdular. Yoldan geçenler ve basın, konuşmalarımızı ilgiyle takip etti. Koronavirüse karşı korunma kurallarına uyduk.
-Silah endüstrisi şimdiye kadar salgın hastalığının sonuçlarından pek muzdarip görünmüyor. Neden?
NATO askeri ittifakına entegre olan federal hükümetin, gayrisafi yurtiçi hasılasının yüzde ikisinin silahlanma için harcama hedefine bağlılığı biliniyor. Buna, koronavirüs krizinde bile sıkı sıkıya bağlı kalıyor. Savaşlar devam ediyor ve silah endüstrisi krize dayanıklı olduğunu kanıtlıyor. Bu, Türkiye’nin Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı çok yönlü savaşında özellikle belirgindir. Rheinmetall şu anda dolaylı bir yoldan Güney Afrika üzerinden, Alman-Güney Afrika ortak girişimi “Rheinmetall Denel Munition” aracılığıyla Türkiye’ye silah ve cephane gönderiyor.
Salı günü yaptığınız protestolar gibi eylemlerle neye ulaşcağınızı umuyorsunuz?
Şüpheciliğe karşı federal bütçenin sağlık sektörü için planlanandan, üç kat daha yüsek miktarda milyarlık ödenekleri ordu için öngördüğünü göstermek istiyoruz. Tam da bu salgın bunun ne kadar ihmal edilen bir şey olduğunu gösteriyor. Büyük bir savaş karşıtı hareket örgütlemek için çalışmaya devam edeceğiz. Federal Hükümet, en azından kağıt üzerinde ifade edilen, kriz ve savaş bölgelerine ihracat kısıtlamalarını uygulamak zorunda. Yemen savaşında taraf olan ülkeler gibi, faşist saldırganlığı ile tanıdığımz Türkiye’deki AKP rejiminin de artık silah alamaması gerekmektedir.
Kaynak: Junge Welt