
23 Ocak 2020 tarihli bir New York Times haberi Chris Buckley ve Javier C. Hernandez tarafından Çin’den Wuhan’dan yapılmıştı. Haberciler, Çin hükümetinin salgının yayılmasını engellemek amacıyla uyguladığı tedbirlerin halkta yarattığı korku ve öfkeyi anlatıyordu. Wuhan Eyaleti’nde görüştükleri insanların, Çin yönetiminin salgın karşısındaki yetersizliğinden çok şikayetçi olduğunu bildiren haberciler, salgının yayılmasını engellemek için devreye giren uygulamaların Wuhan halkı tarafından “alelacele ve dikkatsizce” bulunduğunun altını çizmişlerdi. (China Expands Virus Lockdown, Encircling 35 Million)
Habercilerin başvurduğu Batı’dan ve Hong Kong’dan bilim insanları da, Çin yönetiminin yetersizliklerini, salgın için gerekli hazırlıkları yapmamasını ve uygulanan katı kısıtlamaların salgının etkisini sınırlayamayacağını dile getirmişti. Haberciler 35 milyon insanın evlere kapatıldığını; insanların yiyecek bulamama ve temel ürünlere ulaşamama kaygısına sahip olduklarını belirtiyorlardı.
2020 başında Batı kamuoyunun Çin’de başlayan salgına dair genel yaklaşımını yansıtan bu geniş haberi okuyanlar, kendilerinden çok uzakta olan salgının Çin’in “baskıcı ve otoriter” yönetimi tarafından nasıl istismar edildiğini, halk üzerindeki katı kontrolünü güçlendirmenin bir aracı haline nasıl getirildiğini dehşetle izliyordu. “Özgür basının” yokluğunda orada yaşanan “korkunç” olaylar doğal olarak tüm boyutlarıyla öğrenilemiyordu.
Şimdilerde unutuldu ancak o günlerde Batı’nın “özgür basının” sayfaları, ekranları bu tip klişe haber ve yorumlarla doluydu. İngiltere’nin “solcu” gazetesi Guardian’ın Çin muhabirinin 24 Ocak’ta geçtiği haberinde “Çin virüsüne” karşı Wuhan’da uygulanan sert tedbirlerin “tipik Çin komünist Partisi” tarzı olduğu belirtiliyor, bu tedbirlerin dünyanın diğer bölgelerinde uygulanmasının iki nedenden dolayı olanaklı olmadığı vurgulanıyordu. Nedenlerin ilki, bu tedbirlerin “kişisel özgürlükleri” kısıtlaması, ikincisi ise salgının bu tedbirlerle sınırlandırılması olasılığının düşüklüğü idi. (China virus: ten cities locked down and Beijing festivities scrapped, 24 Jan 2020)
Amerika’da ilk koronavirüs vakasının, Washington eyaletinde 19 0cak 2020’de rapor edildiğini biliyoruz. Yakın dönemli bilimsel araştırmalar ise, Amerika’da ilk rapor edilen vakadan daha erken vakalar ve ölümler bulunduğunu gösterdi. (U.S. Covid Cases Found as Early as December 2019, Says Study, Bloomberg, 1 December 2020) İlk vakadan daha erken vakaların ve ölümlerin bulunduğu Fransa ve İtalya’da yapılan çalışmalarla da ortaya kondu. Bu araştırmalar, Eylül 2019’da vakaların bulunduğunu göstermişti. Fransa’da tespit edilen erken vakanın herhangi bir yurt dışı seyahat geçmişine sahip olmadığı da özellikle belirtilmişti.
Tüm bu bilgiler bilimsel çalışmalarla ABD, Fransa ve İtalya’nın bilimsel kurumları tarafından ortaya konmuş olmasına rağmen, Batı’da ana akım yayın organlarında “Çin virüsü” anlatısına dair herhangi bir ciddi sorgulama gerçekleşmedi. Oysa seyahat geçmişi olmayan erken vaka ve ölümlerin varlığı virüsün kaynağının da farklı olması olasılığına işaret etmez miydi? “Özgür basına”, “özgür akademiye”, “özgür bireye” sahipseniz, işte bu örnekte çıplak biçimde açığa çıktığı gibi, kendi ideolojik anlatınızı insanlarınıza böyle “özgür kurumlar” aracılığıyla kolayca yutturabilirsiniz.
2020 yılında olup bitenleri kavramamıza olanak sağlayacak yeni bir yazı var. Yazı, liberal özgürlüklerin sembolü New York Times gazetesi editoryası tarafından yazıldı ve gazetede 29 Aralık 2020 tarihinde yayımlandı. Editorya ABD yetkililerinden, yaşlı bakım evlerinde bulunan yaşlılara yönelik salgının başlamasından itibaren uygulanan kapatma ve yakınlarıyla görüşme kısıtlamalarının sınırlandırılmasını istiyor. Neden mi? Yanıt yazının başlığında özetlenmiş ve yazıda detaylarıyla ele alınmış. Kısıtlamalar sınırlandırılmalıymış, çünkü editoryaya göre: “Yaşlı bakım evlerinde bulunan hastalar yalnızlıktan ölüyor” imiş. Bu gerçeği aylardır dile getirenlere “komplo teoricileri” diyerek saldıran “kapatma şampiyonları” şimdi yaşlıların yalnızlıktan öldüğü gerçeğini keşfetmiş. Ne zaman? Katliam büyük ölçüde gerçekleştikten sonra…
Editoryaya göre, yaşlı bakım evlerinde bulunanların kapatma ve kısıtlamalar nedeniyle yaşadıkları “sosyal izolasyon” sonucunda “ölüm oranları çok artıyormuş” ve editoryaya bir e-mail yazan konunun Amerika’daki uzmanlarından Dr. Sheryl Zimmerman, bu gerçeği “40 yıldan beri çok iyi bildiklerini” ifade etmiş. Bilinen sadece bu gerçek değildi, Mart ve Nisan aylarında medya ve hükümetler eliyle yaratılan dehşet ve korku atmosferinin en fazla yaşlı hastaları etkileyeceği ve onların direncini kıracağı da çok iyi biliniyordu. Peki tüm bunlar “çok iyi bilinmesine rağmen” neden yaşlı hastaların ölümünü arttıracak kararlar uygulanmış? Salgının yayılmasını sınırlandırmak ve ölümleri azaltmak için…
Monthly Review dergisi Batı solunun yüz aklarındandır. Dergi uzun yıllardır bilimsel sosyalizmin yeniden üretimine katkı sunan önemli mecralardan biri olarak kabul edilir. Ne gerici komplo teorileriyle bir bağlantısı vardır, ne de sayfalarında bunlardan herhangi bir örneğe rastlanmıştır. MR 9 Ekim 2018’de şu anda Avrupa Merkez Bankası Başkanı olan Christina Lagarde’ye ait bir gizli bir notu yayınladı. Lagarde 2011 ile 2019 arasında IMF Başkanlığı yapmıştı. Yayınlanan not, Lagarde’nin bir IMF toplantısındaki sözlerini içeriyordu. Lagarde toplantıda yaptığı konuşmada, “Yaşlı insanlar çok uzun yaşıyorlar ve bu küresel ekonomi için bir risk. Acilen bir şeyler yapmak zorundayız” demişti. (The ‘Christine Lagarde Memo’ FOR YOUR EYES ONLY, from ‘the Coalition’ Posted Oct 09, 2018 by Eds. and Margaret M. Gullette)
Acilen ne yapılması gerekiyordu bilinmez ama salgın sürecinde özellikle Batı’da yaşlı bakım evlerinde rekor sayıda ölümler görüldüğü biliniyor. Lagarde’nin sözleri esas olarak, dünyanın efendilerinin “ekonomik bakış açısının” özlü bir ifadesiydi. Bu bakış açısına göre, toplumun yaşlı hastaları artık üretkenliklerini yitirmişti, ekonomiye hizmet etmek yerine sadece “tüketiyor” ve ekonomi üzerinde yük oluşturuyordu. Bu tabii ki bu şekilde açıktan ifade edilemezdi ancak kapalı kapılar ardında konuşulabilirdi. Açıktan ifade edilemezdi çünkü halen toplumsal diye bir şey vardı ancak dünyanın efendilerinin politik bir sözcüsü olan Margaret Thatcher seneler önce ilan etmemiş miydi: “Toplum diye bir şey yoktur, sadece birey vardır”. Bu bakış açısına göre, eğer toplum değil sadece birey varsa; gençliğinde servet biriktiremeyen bireyin de yaşlandığında uzun yaşama hakkı olamazdı.
Benzeri görülmemiş 2020 yılının Mart ayında başlayan ve “yeni normal” olarak adlandırılan koşullar hızla yayıldı. Bu süreçte, virüsün sınır ve sınıf tanımadığı anlatılıyor, sosyal mesafenin önemine dikkat çekiliyordu. Anlatıya göre, bir virüs ortaya çıkmış ve dünyayı teslim almıştı. Vaaz edilen sosyal mesafe, tam da aslında toplum diye bir şeyin olmadığının sadece bireyin olduğunun en açık ifadesi değil miydi? Ekim 2019’da ABD’de “hiç beklenmeyen” bir salgın simülasyonu düzenlenmemiş miydi? Simülasyonu düzenleyen kurumlar aynı zamanda ülkede salgına karşı birinci derecede sorumluluk alan kurumlar değil miydi?
Yaşlı bakım evlerinde bulunan yaşlılara ziyaretin engellenmesi ve yaşlıların “sosyal izolasyonları” tam da toplum değil bireyin var olduğu inancına hizmet etmiyor muydu? Toplum değil birey vardı ve salgına karşı uygulandığı iddia edilen tüm tedbirler esas olarak toplumun, toplumsal ilişkilerin yok edilmesi hedefine hizmet ediyordu. Evlerinden çalışmaya başlayanlar artık çalışma arkadaşlarıyla, patronlarıyla sadece zorunlu hallerde bir araya geliyordu ve çalışma arkadaşları artık ekranda bir kutucuğa dönüşmüştü. Özellikle çocuklar için bir sosyalleşme pratiği olan eğitim birtakım bilgileri bir bilgisayar ekranından görmeye indirgenmişti.
Karl Marx 1840’ların sonunda “Toplum nedir” sorusuna, toplum “insanların karşılıklı ilişkileridir” yanıtını vermişti. Salgın sürecinde hızla tedavüle sokulan anlatıda ise, “insanların karşılıklı ilişkilerinin” artık sadece tarih olduğu vaaz ediliyordu. Yani artık toplum diye bir şey yoktu. Bunu en net biçimde dünyanın efendilerinin sözcüsü Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Klaus Schwab şöyle ifade etmişti: “Yaşlanma, ekonominin yüzleştiği önemli bir güçlüktür, zira emeklilik yaşları arttıkça ve yaşlılar işgücüne katkı sunmaya devam ettikçe (ki bu, ekonomiye birçok fayda sunan önemli ve zorunlu adımdır) çalışacak yaşta olan nüfus azalır, öte yandan aynı zamanda bakıma muhtaç yaşlıların oranı artar.”
Salgın sürecinde artık kabullenmemiz gerektiği belirten yeni normaller, dünyanın efendilerinin sözcüleri tarafından açıkça dile getirilmeye başlandı. Time dergisinin Büyük Sıfırlama özel sayısına konuşan IMF Başkanı Kristalina Georgieva salgınla doğan koşullar hakkında, “Sürdürülebilir bir geleceği finanse etmek için ancak 100 yılda bir gelebilecek bir şansla karşı karşıyayız” diyordu. Salgın, sistemi reforme etmek için “100 yılda bir gelebilecek” bir şans yaratmış ve IMF bunun için harıl harıl çalışıyormuş Salgın sürecinde milyonlarca çalışanın işini kaybettiğini belirten Georgieva, bu işlerin önemli bir kısmını oluşturan düşük vasıflı işlerin bir daha geri gelmeyeceğini vurguluyordu. Yani IMF Başkanına göre, dünyadaki bir bölüm emekçiye bundan sonrası için ufukta görünen daimi işsizlikti…
Emekçiler için daimi işsizlik ve yoksulluk yeni normal olarak sunulurken, salgın sürecinde süper zenginler servetlerini rekor düzeylerde arttırıyor, 9 ayda servetlerine yaklaşık 1 Trilyon Dolar ekliyordu. Aynı dönemde IMF Başkanının sunduğu verilere göre, yaklaşık 200 milyon emekçi işsiz kalmış on milyonlarca aile gıda maddelerine erişemez konuma düşmüştü.
Milyonlarca emekçiyi sefalete iten, aç bırakan koşullar IMF için “100 yılda bir gelecek” bir şans anlamını taşıyordu. Milyonlarca emekçi bu süreçte işini kaybetti, sadece Amerika’da 160 bin küçük işletme kapandı. Bunların anlamı devasa boyutlarda bir sosyal yıkım ve mülksüzleşmedir ancak dünyanın efendileri için bu sistemi yeniden yapılandırma açısından 100 yılda bir gelen bir fırsattır.
Büyük Sıfırlama savunucusu Finans kapital temsilcileri, son derece açık konuşuyor. Dünya ekonomik Forumu Başkanı Schwab, yeni kapitalist modelin daha fazla devlet-özel sektör işbirliği gerektirdiğini belirtiyor ve buna örnek olarak da, Korona virüse karşı geliştirilen aşı projelerini veriyor. Astra Zeneca adlı ilaç tekelinin Oxford Üniversitesi ile birlikte geliştirdiği aşı projesi, Unilever adlı dünya tekelinin WEF Kovid Eylem Platformu ile birlikte geliştirdiği hijyen ve sağlık ürünleri tedarik etme projesi Schwab’ın “sosyal kapitalizm” seçeneği bağlamında verdiği diğer örnekler.
Tüm bu örnekler, “sosyal kapitalizm” projesinin gerçek doğasının kavranması açısından önemli açıklıklar sunuyor. “Bu projeler” diyor Schwab, “kovid aşısının geliştirilmesi ve dağıtılması için gerekli fonlara güvence sağlıyor”. Bu projelerle, aşı geliştirme çalışmasına başlayan ilaç tekelleri hükümetlerden milyarca dolar tutarında ön ödeme aldılar. Aşılar geliştirilip ve onaylandığında bu kez satılan milyarlarca doz aşıdan çok yüksek karlar elde ediyorlar. Şirketlere yapılan tüm bu ödemeler, kamusal kaynaklardan finanse ediliyor. Yani “yeni sosyal kapitalizm” şirket hissedarlarına kamusal kaynaklardan mali transfer gerçekleştirmenin kod adı olarak formüle ediliyor.
2020 yılını bu büyük kapitalist servet transferi ve büyük korku atmosferi koşullarında yaşadık. Fakat aynı dönemde Amerika’dan Fransa’ya, Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya dünya halklarının yeni normale karşı gelişen direniş ve mücadele eğilimlerine de tanık olduk. Dünyanın efendileri, toplum üzerinde her zaman mutlak hakim ve belirleyici oldukları yönünde bir fikre sahiptir ve onların eylemlerine bu inançları yön verir. Oysa halkların bitimsiz mücadele arzusu ve enerjisi her zaman son sözü söylemiştir.
Dünyanın efendilerinin pervasız bir tarzda uygulamaya yöneldikleri projeleri de haklarımızın bitimsiz mücadele arzusu ve enerjisi karşısında mutlaka yenilgiye uğrayacaktır. Zaferimizin temel koşulu, dünyayı değiştirecek devrimci eylemin teori ve örgütündedir. Finans-Kapitalin yenilgisi, devrimci eyleme teorisi ve örgütüyle önderlik edecek devrimci öncünün serpilip gelişmesini beklemektedir. 2021 yılı bunun görüleceği bir yıl olacaktır. Hoş geldin 2021 Mücadele yılı.