Umut Yazıları

Cemre’den yazılar: 1 Mayıs’ın sıcaklığı ile 25 Haziran’a! (3. Sayı)

Her yıl 1 Mayıslar ülke gündeminin iç veya dış meselesini ilgilendiren bir konu ile gündeme gelir ve kutlanır. Bu yıl 1 Mayıs’ın gündemi ülkeye bomba gibi düşen erken (baskın) seçim haberi oldu. OHAL koşullarında 1 Mayıs kutlaması da ayrıca önemli bir etkendir. OHAL ve ağır baskı koşulları ülkede 1 Mayıs’ın yaygın, kitlesel ve coşkulu geçmesini engelleyemedi, engelleyemediği gibi önümüzdeki 1 Mayıslar için de güzel umut verdi.

İşçi sınıfının birlik, dayanışma ve gücünü gösterdiği 1 Mayıs’ın bu yıl daha yaygın ve kitlesel olarak alanlarda kutlanması, tüm zorbalığa rağmen sınıf mücadelesinin önceki yıllara göre yeni bir döneme girdiğinin de işaretidir. Çalışma koşullarında her geçen gün yaşanan kötüleşme, artan işsizlik, yoksulluk, içeride-dışarıda savaş, geleceksizlik ve hepsinin üzerine binen ekonomik bunalım, mücadelenin yükselmesinde başlıca sebepler arasındadır. Bu sebeplerdir aynı zamanda 1 Mayısın bu yıl daha kitlesel, yaygın olmasını ve yüz binlerin tepkisini göstermek için alanlara akmasını sağlayan.

1 Mayıs öncesi açıklanan erken seçim kararı da ortamın politikleşmesinde ve kitlesellikte önemli bir paya sahiptir. Çünkü zaten sadece seçim dönemlerinde hatırlanan işçiler ve emekçiler başkanlık sistemine odaklanan seçimlerde Erdoğan’ın kazanması durumunda artık seçim dönemlerinde bile hatırlanmayacaklarını görüyorlar ve alanları dolduruyorlar. Hükümetin bu güne kadar olan icraatlarına bakıldığında, sermayenin desteklediği Erdoğan’ın başkanlık sisteminde, istemediği sendika bir emirle kapatılabilecek, muhalif işçiler kolayca işten atılacak, her şey tek adam tarafından istediği gibi yönetilebilecek. Görünen bu olumsuz tablo işçileri, kitleleri alanlara taşıdı ve tepki vermeye zorladı.

1 Mayıs’ın verdiği umut ışığında bir kez daha görülmüştür ki; önümüzdeki en acil görev baskı altında da olsa, ağır çalışma koşullarına da mahkûm edilse, ısrarla mücadeleden yana olan yığınla işçinin ve toplum kesimlerinin taleplerine, sorularına cevap verebilecek işçi sınıfı merkezli örgütlenmeyi, politik çalışmayı gerçekleştirebilmektir. İşçi sınıfının bilincini, örgütlenmesini daha da yükseltmek onları sınıf mücadelesine katabilmektir.

Ülke, son 16 yıldır sermayenin istekleri doğrultusundan çıkmayan AKP iktidarında işçiler için cehenneme dönüştü.  AKP döneminde uygulamaya konan Yeni İstihdam Stratejisi ile işçi sınıfının kazanılmış hakları bir bir geri alındı, alınmaya devam ediliyor. Yeni İstihdam Stratejisinin sonuçları olarak güvencesizlik yasalaştı, işçi cinayetleri katlanarak arttı, asgari ücret enflasyona göre hep yerinde saydı hatta geriledi, işsizlik rekor seviyelere geldi. Yine AKP kendi döneminde kiralık işçiliği yasalaştırdı ve işçiler için iş güvencesi ve emeklilik hayal oldu. İşçinin ‘arabulucu’ zorunluluğu ile iş mahkemelerine başvurması engellendi. Başkan olduğunda Erdoğan patronlara söz verdiği için çıkartacağı yasayla, işçinin iş garantisi ve azda olsa emeklilik yatırımı olan kıdem tazminatı da ortadan kaldırılacak.

24 Haziran’da yapılacak seçimlerde tüm bu nedenlerden dolayı işçilerin çıkarına, yararına olmayan ve sermaye adına Erdoğan’da cisimleşen başkanlığa, tek adam yönetimine bütün işçilerin hayır demesi gerekiyor. İşçi sınıfının kendi çıkarı, geleceği için bir araya gelmesi, birleşmesi için geçerli tüm nedenler var. İşçiler, çalışma yaşamını kendilerine cehenneme çevirecek başkanlık rejiminde tek adam olmaya hevesli diktatör bozuntusuna geçit vermeyerek ölümün fıtrat, işsizliğin mutlak, yoksulluğun kader olmadığı bir ülke için omuz omuza mücadele etmelidir.

Seçimler işçi sınıfının da gündemine girdiğinden bu yana, sınıfın çoğunluğu -tıpkı toplumun çoğunluğu gibi- mevcut olumsuz durumdan çıkışın kendisine sunulan seçeneklerden birine, daha doğrusu sadece tekine (AKP’ye) razı olursa mümkün olduğuna inandırılmaya çalışılıyor. Şimdiden işçilere daha önce olduğu gibi “Kaos mu, istikrar mı?” ikileminden ‘istikrar’ seçeneğiyle 16 yıldır yapmadıklarını ‘yapacağız’ denilerek AKP’ ye oy vermesi isteniyor.

Artık biliyoruz ki, AKP iktidarı devam ederse seçimlerden önce işçi sınıfının koşulları ne ise seçimden sonrada aynı koşullarda, muhtemel kriz durumunda ise daha da katmerleşerek devam edecektir. Hala sınıflı toplumda yaşadığımıza göre, esas savaş iki sınıf arasındadır, sermaye ile işçi sınıfı arasında! Bu ise sermayenin egemenliğinin yok edilmesi mücadelesinin sadece iyileştirmelerle değil -ama genel mücadele içerisinde bunu da reddetmeyerek- esas olarak işçi sınıfının iktidarı ile mümkün olduğunu unutmamamızı gerektiriyor. Seçimler de bu perspektif ile mümkün olduğu kadar, sonuna kadar istismar edilmelidir.

Paylaşın